Kur’ân-ı kerîmin tefsîri

05/01/2021 Salı Köşe yazarı R.A

Kur'ân-ı kerîmi, tâm olarak yalnız Resûlullah efendimiz anlamış, kapalı âyet-i kerîmeleri, Eshâb-ı kirâmına açıklamıştır.

 

 

Dünkü makâlemizde, hukûkî bir konuda iyi bir hukûkçuya, tıbbî bir konuda iyi bir tıp uzmanına ihtiyaç olduğu gibi dîn konusunda da, hele kelâm-ı İlâhî olan Kur’ân-ı kerîmin tefsîri konusunda da, bazı dîn ilimlerini bilmeye ihtiyaç olduğundan bahsettik. Bu gâyet bedîhîdir, son derece açıktır; aklî melekeleri yerinde olan herkesin kabul edeceği kesin bir husustur. Mâlî konularda da, bir hesap uzmanı, bir mâlî müşâvir, bir vergi müfettişi gibi iktisâdî ve mâlî konularda yetişmiş elemanlara ihtiyaç olduğunda şüphe yoktur.

Bir âyet-i kerimeyi doğru anlayabilmek için de, Tefsîr usûlünden bahseden bütün kitaplarda belirtildiği üzere [aslında hadîs ve fıkha dâir bütün metodoloji kitaplarında da böyledir], bir âyet-i kerîmenin doğru olarak anlaşılabilmesi için, bazı merhaleler vardır:

1- Evvelâ, o âyeti açıklayan başka bir âyet var mı, yok mu? Önce buna bakılması lâzım.

2- İkinci merhalede, âyetin tefsîri için sünnete başvurmak lâzımdır. Sünnet Allah'ın kitâbının beyânıdır. Sünnet, Kur’ân’ı şerh ve îzâh eder. Zîrâ Allahü teâlâ, Resûlüne “beyân” vazîfesi vermiştir:

“İnsanlara, kendilerine indirileni açıklaman için ve düşünüp anlasınlar diye sana da bu Kur’ân'ı indirdik.” [Nahil, 44]

Ayrıca Kur’ân-ı kerîmde, Resûlullâh (sallallâhu aleyhi ve sellem)'in vereceği hükümlerin, Allahü teâlâ tarafından kendisine bildirildiği de ifâde ediliyor.

“Allah'ın sana gösterdiği şekilde, insanlar arasında hükmedesin diye, sana Kitâb'ı hak ile indirdik; hâinlerden taraf olma.” [Nisa, 105]

3- Bir âyetin açıklaması, diğer âyetlerde ve hadîslerde bulunamazsa, o takdîrde, 3. merhale olarak, Kur’ân-ı kerîmin nüzûlüne şâhit olan Sahâbe-i güzînin îzâh ve tefsîrine başvurulur. Malûm olduğu üzere, onlar ilim, amel ve anlayış bakımından bu ümmetin en önde gelenleridirler. Kur’ân-ı kerîmde ve hadîs-i şerîflerde de medholunmuşlardır.

4- Konunun açıklaması, Sahâbe-i kirâmın sözlerinde de bulunamazsa, o zaman Mücâhid İbn Cebr, Saîd İbn Cübeyr, İkrime, Atâ İbn Ebî Rebâh, el-Hasanü'l-Basrî, Mesrûk İbnü'l-Ecda, Saîd İbnü'l-Müseyyeb gibi Tâbiînin büyüklerinin söylediklerine mürâcaat edilir.

Biz burada, bu ümmetin en büyük âlimlerinden olan İmâm-ı Şâfiî (rahmetullahi aleyh)'in "Hadîs-i şerîfler, Kur'ân-ı kerîmin tefsîri, İslâm âlimlerinin sözleri de hadîs-i şerîflerin açıklamalarıdır" sözünü nakletmeyi çok lüzûmlu görüyoruz.

Biz, mukaddes kitâbımızı ve şerefli Peygamberimizi doğru bir şekilde anlamak için, sık sık muteber tefsîrlere ve muteber hadîs-i şerîf şerhlerine mürâcaat ediyoruz.

[Bu vesileyle ifâde edeyim ki, benim şahsî Kütüphânemde 50-60 adet tefsîr vardır.]

“Tefsîr”: “Örtülü, kapalı olan şeyi ortaya çıkarmak, açmak, beyân etmek, beşerî kudret dâhilinde, Kur'ân-ı kerîm âyetlerindeki murâd-ı İlâhîyi (Allahü teâlânın murâdını) anlamak” demektir.

Kur'ân-ı kerîmi, tâm olarak yalnız Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) anlamış, kapalı ve anlaşılması zor olan âyet-i kerîmeleri, Eshâb-ı kirâmına açıklamıştır. Bu sebeple, Kur'ân-ı kerîmin hakîkî tefsîri, Peygamber Efendimizin bu açıklamalarıdır.