"Adam başka, adam kılığına giren başkadır!"

05/01/2021 Salı Köşe yazarı V.T

"Bizim talebeye irşâdımız, nasihatimiz; az yemek elbisesine bürünmeleridir."

 

Hüseyin Hamevî hazretleri Suriye’deki evliyânın büyüklerindendir. 1106 (m. 1694)’de Şam’da vefât etti. Cenâze namazını Şeyh Abdülganî Nablüsî hazretleri kıldırdı. Bir talebesine yazdığı mektûbunda buyurdu ki:

“Haktan başka yol tutan, boşuna sıkıntı çekmiş olur. Ona evrâd, namaz, Kur’ân-ı kerîm okumak ve zâhir ibâdetleri yapmak yoluna girmek faydalı olur. Adamların işi başkadır, adam kılığına girenlerin işi başkadır. Seni Hakk'tan alıkoyan şey, senin taptığın şeydir” buyurulmuştur. İşin esası, âdetleri ve kötü huyları değiştirmektir. Bu, abdest gibidir. Bu olmazsa, namaz da, oruç da işe yaramaz. Bu işte esas taharettir, temizliktir. Bu ele geçmemişse, hiçbir şey elde edilememiştir... Yazıyorsunuz ki: “Soğuk dokunuyor, emredilirse pirâhen, gömlek giyeyim” diyorsunuz... Gömlek, hırka ve benzeri şeyler, âdetle ilgili şeylerdir. Bu fakîr, yüksekleri ister olduğumdan, giyme husûsunda tercihde bulunmamın bir manası olmaz. Hadîs-i şerîfte; (Allahü teâlâ sûretlerinize bakmaz) buyuruldu. Ne icap ediyorsa, giyersiniz. Bizim talebeye irşâdımız, nasihatimiz; az yemek elbisesine bürünmeleridir. Midenin yarısı dolu, yarısı boş olmalıdır. Daha fazlası, tecrübe ve terbiyeye bağlıdır. Ama bazen aç, bazen tok olursa, senelerce de olsa, fayda vermez. Mide, dediğimiz gibi boş olur, yahut gece kalkıp, gönül rahatlığı ile meşgûl olunabiliyorsa, bu faydalıdır ve kalbin safâsına sebeptir. Ama az yemek, az içmek, az konuşmak, rabıta ve zikir beraber olursa, kalbin cila ve parlaklığını arttırır, inlemek, ağlamak, bir şey değildir. Esas olan, kalb bağını korumaktır. Bu, yüksek ve mühim bir hâldir.”

Başka bir talebesine yazdığı mektûbunda buyurdu ki: “Allahü teâlâ, himmetleri, arzuları yüksek olanları sever. Himmetin yüksek olması demek, her gün emrolunanları daha çok yapmak, himmet kuşunu rubûbiyet fezasından başka yerde uçurmamak demektir. Abdullah-i Tüsterî hazretleri, kendini muhâtab alır 'Ey Abdullah! Nefsin isteklerine muhalefet gibi kıymetli bir şey yoktur' derdi. Bu büyükler, kendileri ile mücâdele ettiler. Nefisleri ile barışmadılar. Öyle ki, bir zaman ona uyarak bir adım atmış olsalar, itikâd olarak değil, hâl olarak bellerinde zünnâr görürlerdi. Dışlarını içlerine uydururlardı, böylece nifaktan kurtulurlardı. Câsiye sûresi 45. âyetinde meâlen; “Nefsinin isteklerini, zevklerini ilâh edineni gördün ya!” buyuruldu. Gönlünü halktan çevirip, Hakk'a bağlamak, evliyânın ve enbiyânın işidir.”