Zevkten zevke fark var!..

05/03/2020 Perşembe Köşe yazarı S.A

En büyük lezzet din-i mübini İslâm'a, Ehl-i sünnet itikadına hizmet etmek. Bunu orada anlayacağız ancak...

 

İmam-ı Gazali (Rahmetullahi aleyh) buyuruyor: Zevkler üç türlüdür.

1- Yabani hayvanlarla müşterek aldığımız zevkler... 2- Diğer hayvanlarla birlikte duyduğumuz tatlar... 3- Aklımızla kalbimizle ruhumuzla kavuştuğumuz hazlar…

Malum yırtıcı hayvanlar hırpalamaktan, parçalamaktan zevk alırlar. Bu zevk insanlarda da mevcuttur. Rakiplerini ezmekten, galip gelmekten, hizaya sokmaktan, intikam almaktan keyif duyarlar. Böylelerinden çekinilir, dedikleri yapılır, hâliyle mal mülk ve itibar sahibi olurlar. 

İkinci grup bütün hayvanatın peşinde koştuğu tatlardır. Yemek, içmek, uyumak, nefsani arzularını tatmin gibi… Kediler, köpekler, yılanlar, çıyanlar hepsi bunun peşinde koşarlar… Bu tatlar geçicidir, ölünce son bulurlar. Ruhunu teslim eden biri için güzel yiyeceklerin, konforlu mekânların bir mânâsı yoktur. Saldırma, galip gelme arzusu da biter, zaten bunu yapacak mecâli kalmaz..

Dünyevi tatlar zamanla bıkkınlık verir, usandırırlar. Aç olan sofraya başka oturur, tok olan başka… Sabah akşam baklava sunarsanız, kimse memnun olmaz.

Ancak aklımızla kalbimizle aldığımız lezzetler kalıcıdır, onlara doyulmaz...

Hadis-i şerifte buyruluyor ki: "İmanın tadını tadan kişi; Allahü teâlâyı mâbud olarak bilir, İslâm dinini din olarak seçer, Muhammed aleyhisselâmı da peygamberi olarak kabul eder."

Yahya bin Muaz rehimehullah buyuruyor ki: "Bazı insanlara çok acıyorum. Geliyorlar dünyaya, belli bir süre yaşıyorlar, fakat en kıymetli lezzetleri tadamadan gidiyorlar.

Soruyorlar: Nedir o kıymetli lezzetler?

-Marifetullahtır. Allahü teâlâyı tanımak, Allah aşkıyla yanmak. Ki bunlar hayatta iken dahi cennet hayatı yaşarlar. Cennetleri göğüslerindedir, nereye giderlerse yanlarında taşırlar…

Kalben alınan tatları ehli bilir ancak...

Kalbî lezzetlerden biri de ilimdir. Ama dille tadılmaz, elle tutulmaz, hırsızlar çalmaz. Diğer mallar gibi bekçiye, polise, alarm tesisatına ihtiyaç duymaz. Azalmaz, bilakis harcandıkça artar. Ölümle de kaybolmaz

Altının değeri, az olmasındandır. Dağlar taşlar altın olsa kim dönüp bakar? Kuruşla satsalar kimseler almaz.

İşte 72 bidat fırkasının alabildiğine yayıldığı günümüzde de hak yolda yürüyenler azaldı, garip kaldılar. Asrımızda Ehl-i sünnet itikadına sahip olanlar, dünyanın en bahtiyar insanlarıdırlar.

Manevi lezzetlerin en güzeli İslâm âlimlerinin kaleme aldığı kitapları dağıtmak, bir genci duymadığı bilgilerle donatmak, bir günahkârın cehennemden kurtulmasına vesile olmaktır.

Ömrü neşe içinde geçen dilediği gibi yiyen, içen, dilediğini satın alabilen, dilediği yerde tatil yapabilen biri, emirlere uymamış yasaklardan sakınmamış ise cehenneme atılacak.

Zebaniler soracak sen hiç güzel gün yaşadın mı?

"Hayır" diye cevap verecek "bir günüm dahi keyif ile geçmedi dünyada!"

Hepsini ama hepsini unutacak.

Bir mümin de İslâmiyete uymaya çalıştı ama aşağılandı, hırpalandı, horlandı. Ömrü hastalıklarla, sıkıntılarla geçti ve nihayet vefat etti.

Cennet nimetlerini gördükten sonra melekler ona da soracak: "Sen hiç çile çektin mi hayatında?"

O kadar büyük bir sevinç içinde olacak ki sıkıntılarını hatırlamayacak. "Hayır" diye cevaplayacak: "Ben elem nedir bilmem!"

Boşuna dememişler: "Hayat hayâldir!"