Allahü teâlâ, herkese, tevekkülü emreyledi!
08/11/2025 Cumartesi Köşe yazarı V.T
Sûre-i Mâidede buyuruldu ki: "Eğer îmânınız varsa, Allahü
teâlâya tevekkül ediniz!"
Cemâleddîn İbrâhîm Şîrâzî hazretleri Şâfiî fıkıh
âlimlerindendir. 393’te (m. 1003) İran’da Şîraz’ın Fîrûzâbâd beldesinde doğdu.
Tahsil için Şîraz, Basra ve Bağdat’a gitti. İcazet alarak Nizâmiye Medresesinde
müderris oldu. 476 (m. 1083)’de Bağdat’ta vefat etti. “et-Tenbîh fî
fürûi’l-fıkhi’ş-Şâfi’î” isimli eserinde şöyle buyuruyor:
Allahü teâlâ, herkese, tevekkülü emreylemiştir.
(Tevekkül îmânın şartıdır) meâlindeki âyet-i kerîme, bu emrlerden biridir.
Sûre-i Mâidede, (Eğer îmânınız varsa, Allahü teâlâya tevekkül ediniz!), sûre-i
İmrânda, (Allahü teâlâ, tevekkül edenleri elbette sever), sûre-i Talâkda, (Bir
kimse, Allahü teâlâya tevekkül ederse, Allahü teâlâ, ona kâfîdir), sûre-i
Zümerde, (Allahü teâlâ, kuluna kâfî değil midir?) meâllerinde dahâ nice âyet-i
kerîme vardır.
Resûlullah efendimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”
buyuruyor ki: (Ümmetimden bir kısmını, bana gösterdiler. Dağları,
sahrâları doldurmuşlardı. Böyle çok olduklarına şaşırdım ve sevindim. Sevindin
mi, dediler, evet dedim. Bunlardan ancak yetmişbin adedi hesapsız Cennete girer
dediler. Bunlar hangileridir diye sordum. İşlerine sihir, büyü, dağlamak, fal
karıştırmayıp, Allahü teâlâdan başkasına tevekkül ve itimat etmeyenlerdir
buyuruldu.) Dineyenler arasında Ukâşe “radıyallahü anh” ayağa kalkıp,
(Yâ Resûlallah! Dua buyur da, onlardan olayım) deyince, (Yâ Rabbî! Bunu
onlardan eyle!) buyurdu. Biri kalkıp, aynı duayı isteyince, (Ukâşe senden çabuk
davrandı) buyurdu.
Bir hadîs-i şerîfte, (Allahü teâlâya tam tevekkül
etseydiniz, kuşların rızkını verdiği gibi, size de gönderirdi. Kuşlar, sabâh
mideleri boş, aç gider. Akşam mideleri dolmuş, doymuş olarak döner) buyurdu.
Bir hadîs-i şerîfte, (Bir kimse Allahü teâlâya sığınırsa, Allahü teâlâ, onun
her işine yetişir. Hiç ummadığı yerden, ona rızık verir. Her kim, dünyâya
güvenirse onu dünyâda bırakır) buyurdu.
İbrâhîm aleyhisselâmı mancınığa
koyup, ateşe atarlarken (Hasbiyallah ve ni’melvekîl), yani (Bana Allahım
yetişir. O iyi vekîl, yardımcıdır) dedi. Ateşe düşerken, Cebrâîl “aleyhisselâm”
gelip, (Bir dileğin var mı?) dedi, (Var, amma sana değil) dedi. Böylece
(Hasbiyallah) sözünün eri olduğunu gösterdi.


