Müceddid olan âlimlerin İslâma hizmetleri

13/03/2019 Çarşamba Köşe yazarı H.Y

Allahü tealâ, her asırda, "Müceddid" olan bir âlim yarattı. İslâmiyeti kuvvetlendiren bu müceddidler, Allahü teâlânın velî kullarıdır, her biri derin âlimdir.
 
 
Resûlullâhın “sallallahü aleyhi vesellem” vefatından bu zamana kadar yüzlerle İslâm düşmanı türedi. Din-i İslâmı yıkmaya çalıştılar. Kitaplar yazarak Ehl-i sünneti aldatmaya, İslâmiyeti bozmaya kalkıştılar. Allahü tealâ, müminlerin imanının bozulmaması için her asırda, (Müceddid) olan bir âlim yarattı. İslâmiyeti kuvvetlendiren bu müceddidler, Allahü teâlânın velî kullarıdır, her biri derin âlimdir.
İmam-ı Rabbanî ve Muhammed Masûm-ı Farukî hazretleri buyuruyorlar ki: “Her yüz senede bir müceddid gelmiştir. O yüz sene içinde Allahü teâlâdan ümmetlere gelen feyizler, hep o zamanın müceddidi vasıtası ile gelir. O zamanda bulunan kutuplar ve evliyanın her çeşidi ondan feyiz alırlar.”
Bu müceddidler, (Ehl-i sünnet) mezhebinin derin âlimleridir. Bunlar, câhil halk tarafından ve İslâm düşmanları tarafından müslümanlar arasına sokulmuş olan hurâfeleri, yanlış inançları ve yanlış işleri düzelttiler. Müctehidlerin Eshâb-ı kirâmdan işiterek bildirmiş oldukları doğru bilgileri meydana çıkarttılar. Kendilerinden bir şey söylemediler. Bunlara (Müceddid) denir. Bunların geleceğini ve İslâmiyete hizmet edeceklerini, hadîs-i şerîfler haber vermekte ve övmektedir. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, (Benden sonra, her yüz senede, bir âlim çıkar. Dînimi kuvvetlendirir) buyurdu. (Ümmetimin âlimleri, İsrâil oğullarının Peygamberleri gibidir) hadîs-i şerîfi ile bu müceddidler övüldü. İmâm-ı a’zam Ebû Hanîfe, İmâm-ı Şâfi’î ve bunlar gibi mezheb imâmı olan mutlak müctehidler ve İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî ve her asırdaki dört mezhebden birinde olan âlimler ve ileride gelecek olan Hazreti Mehdî bu müceddidlerdendir “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecmaîn”...
Dîni siyasete ve dünya kazançlarına âlet eden bazı münâfıklar, kendilerini din adamı, mürşid tanıtıyor. Hadîs-i şerîfte bildirilen son asrın müceddidi kendilerinin olduklarını yazıyorlar. Câhiller de bunların müceddid olduklarını söylüyorlar. Hâlbuki Resûlullah “sallallahü aleyhi ve sellem”, her asrın müceddidinin alâmetlerini de açıkladı. Hepsinin Eshâb-ı kirâmın yolunda olduklarını bildirdi. Eshâb-ı kirâmın yolunda olanlar da, (Ehl-i sünnet) âlimleridir “rahmetullahi teâlâ aleyhim ecma’în”. Hadîs-i şerîfte bildirilen müceddidler, Ehl-i sünnet mezhebinin büyük âlimleridir. Bu müceddidler, kendi görüşleri, düşünceleri ile söylemezler. Âyet-i kerîmelere ve hadîs-i şerîflere kendi bilgilerine ve anlayışlarına göre manalar vermezler. Tefsîr ve hadîs âlimlerinin verdikleri manaların yayılmasına, kuvvetlenmesine çalışırlar.
Hicrî birinci asrın müceddidi, Resûlullahın “sallallahü aleyhi vesellem” halifesi olan Ebû Bekr-i Sıddîk “radıyallahü anh” hazretleridir. Resûlullah “sallallahü aleyhi vesellem” efendimiz vefat edince Mekke, Medine ve Tâif ahalisinden başka bütün Arabistandaki köylüler dinden ve itâatten çıktı. Hazret-i Ebû Bekir, bu mürtedlerin çokluğuna bakmayıp, Eshâb-ı kirâmı cihada teşvik buyurdu. Arapları imana getirip İslâmiyeti genişletti.