Son Halife ve son Sultan
16/05/2025 Cuma Köşe yazarı A.D
Vahideddîn Han Abdülmecid Han'ın oğludur. Osmanlı
padişahlarının otuz altıncısı ve sonuncusudur. İslam halifelerinin yüz
birincisi ve sonuncusudur...
Bugün, Vahideddîn Han'ın (Sultan Altıncı Mehmed)
vefat yıl dönümüdür...
Vahideddîn Han ağabeyi İkinci Abdülhamîd Han
tarafından büyütülüp, himâye edildi. 4 Temmuz 1918’de ağabeyi Sultan Reşâd’ın
vefât ettiği gün pâdişâh ve halîfe oldu... Tahta geçtiği sıralarda
Birinci Dünya Savaşının korkunç neticeleri alınmak üzereydi. Nitekim
Mondros Mütârekesi imzâlanarak, Birinci Dünya Harbi,
mağlubiyetimizle bitti... Mütârekeye imzâ koyan delegeler, 10 Kasım 1918’de
saraya arz-ı tâzim için geldiklerinde pâdişâh bunları kabul etmedi. Mütârekeden
hemen sonra Osmanlıları Birinci Dünya Savaşına sokan Talât, Enver ve
Cemâl Paşalar yurt dışına kaçtılar... Neticede İttihatçı liderlerin
baskısından kurtulan Sultan Vahideddîn Han'ın elinde ancak düşmanlara
teslim edilmiş bir milleti idâre etmek kalmıştı...
Tabii, bu arada İngilizler Türk
birliğini parçalamak için pâdişâh aleyhine çalışmaktan geri durmuyorlardı.
Aleyhinde kampanya başlattılar. Yegâne arzuları pâdişâhı milletin gözünden
düşürmekti. Nitekim bunda ısrar eden İstanbul’daki İngiliz işgâl
kuvvetleri, 17 Kasım 1922 Cuma günü halîfeyi baskı ve silah zoruyla
Dolmabahçe Sarayından motora alarak Malaya harp gemisine bıraktı. Bu gemi,
son Osmanlı pâdişâhı ve İslâm halîfesini, Malta Adasına götürdü... Vahideddîn
Han, acı ve sıkıntı içinde geçen bir sürgün hayâtından sonra, 16 Mayıs
1926’da İtalya’da vefât etti. Cenâzesi Şam’a getirilerek Sultan Selim
Câmii Kabristanına defnedildi...
Vahideddîn Han'ın; çok sevdiği
vatanından kopartılırken yanında bir şey götürmediği, vefâtında kasaba,
bakkala ve fırına olan borçlarından dolayı 15 gün tabutunun kaldırılamamış
olmasından da anlaşılmaktadır.
İbretlik iki anekdot:
1919 senesi ramazanında bir sabah
Yıldız Sarayı'nda yangın çıkar. Kısa zamanda büyüyen alevler, sultanın
geceleri kaldığı dâireyi de sarar. O geceyi tesadüfen Cihannümâ Köşkü'nde
geçirmiş olan Vahideddîn Han, yangını haber alınca, üzerine pardösüsünü
giyerek dışarı çıkar. Köşkün önünde yangını seyrederken
çevrede ağlayanları görünce gözleri yaşararak; “Benim vatanım ateşler
içinde, onun yanında bu alevlerin ne kıymeti var” demekten kendini
alamaz...
***
Vahideddin Han, yurt dışına çıkarılırken,
yakınları dediler ki:
-Efendim, gittiğimiz yerde, sıkıntıya düşebiliriz.
Topkapı Sarayı'ndaki, kıymetli taşlardan, elmaslardan, mücevherlerden birkaç
tanesini yanımıza alsak? Malumunuz, bunlar sizin kendi öz malınız.
Dedelerinizden kalmadır.
Sultan, bunlara tarihe geçen şu cevabı verdi:
-Evet bunları götürmem için kimseden izin almam gerekmez.
Ancak bunlar, milletimin malıdır. Dedelerim, eğer bu milletin sultanı
olmasaydı, bu hediyeler gelir miydi? Ben millet malına hainlik edemem!
Bütün Osmanlı Sultanlarının ruhları şad olsun...
