Vakıf hakkındaki hükümler...

17/08/2020 Pazartesi Köşe yazarı R.A

“Vakıf, mülk olan bir ayn'ı, vakfedenin mülkiyetinde alıkoymak ve gelirini yoksullara veya başka hayır yollarına tasadduk etmekten ibârettir.”

 

 

24 Temmuzda, tekrâren câmi olarak açılan Ayasofya Câmii ve müştemilâtı bir vakıftır. Bu münâsebetle, mukaddes dînimiz İslâmiyete göre “Vakıf ahkâmı” nelerdir? Bunları birkaç makâlede kısa kısa açıklamaya çalışalım inşâallah...

İslâm'da vakıf, Kur'ân-ı kerîm, Sünnet-i seniyye ve İcmâ-ı ümmet delîllerine dayanır.

“Vakıf”“Mükellef bir kimsenin (yani akıllı, Müslümân ve ergenlik çağına erişmiş kişinin), kendi mülkü olan mütekavvim (yani belli, kıymetli ve dayanıklı) mâlının menfaatini (faydasını), hiçbir şarta bağlamadan, Müslümân veya zimmî (yani ister müslim olsun, ister gayr-i müslim vatandaş olsun), bütün veya belli fakîrlere bırakmasıdır.”

“Vakıf”, bir hukukî müessese olarak şöyle de tarif edilmiştir:

“Vakıf; kendisinden yararlanmak mümkün ve câiz olan bir mâlı, devamlı olarak, Allah'ın mülkü olmak üzere, temlîk ve temellükten menetmek ve menfaatini (gelirini), Allah rızâsı için bir hayır cihetine tasadduk etmektir.”

Kur'ân-ı kerîmde, vakıfla doğrudan alâkalı görülen âyet-i celîle şudur: "Sevdiğiniz şeylerden, Allah için harcamadıkça, birre (takvâya, tâm hayra, Cennete) erişemezsiniz." (Âl-i Imrân, 92).

Tefsîr âlimlerinin çoğu ve hadîsçiler, bu âyet-i kerîmeyi, "vakıf"la açıklamışlardır (Kurtubî, el-Câmi' li-Ahkâmi'l-Kur'ân, IV, 132-134; el-Cassâs, Ahkâmü'l-Kur'ân, II, 18).

Sevgili Peygamberimiz (aleyhisselâm) da buyurmuştur ki:

"Âdemoğlu öldüğü zaman, amel defteri kapanır. Üç kimse bundan müstesnâdır: Sadaka-i câriye (devamlı sadaka) meydana getirenler, cemiyete faydalı (topluma yararlı) bir ilim (eser) bırakanlar ve kendisine hayır duâ eden hayırlı çocuk bırakanlar." (Müslim, Vasıyye, 14; Ebû Dâvûd, Vesâyâ, 14; Tirmizî, Ahkâm, 36)

Hadîs-i şerîfte geçen "sadaka-i câriye"nin, "vakf"ı da ihtivâ ettiğinde şüphe yoktur. Kaynaklarda, “Vakıf” yerine "sadaka" kelimesinin kullanıldığı da olmuştur. Bilindiği üzere "sadaka"; “fakîrlere, yoksullara Allah rızâsı için verilen şey, sevap kazanmak maksadıyla hibe edilen mâl” demektir. (İmâm Şâfiî, el-Ümm, IV, 51)

"Sadaka" kelimesine “câriye (devam eden)”, “müebbede (ebedî kılınan)” veya “muharreme (dokunulmaz hâle gelen)” gibi sıfatlar eklenerek "vakıf" anlamı kazandırılmıştır (İmâm Şâfiî, aynı yer).

Ehl-i Sünnetin en büyük âlimlerinden olan, hattâ reîsi kabul edilen İmâm-ı A’zam Ebû Hanîfe'nin vakıf tarîfi şöyledir:

“Vakıf, mülk olan bir ayn'ı, vakfedenin mülkiyetinde alıkoymak ve gelirini yoksullara veya başka hayır yollarına tasadduk etmekten ibârettir.” (es-Serahsî, el-Mebsût, XII, 27; İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, V, 37-40; Kubeysî, Ahkâmü'l-Vakf, I, 69 vd).

Burada mal, vakfedenin mülkiyetinden çıkar ve Allah'ın (kullarının, toplumun) mülkü hâline gelir. Böyle bir mâlın yönetimi, artık Vakıfnâmedeki şartlara ve genel esâslara göre olur. (İbnü'l-Hümâm, V, 40; el-Kubeysî, I, 75-78).