İmâm-ı Eş'arî ve İmâm-ı Mâtürîdî
23/09/2025 Salı Köşe yazarı R.A
“Her Müslümânın, i’tikâdda Ehl-i sünnetin iki
imâmından birine ya’nî İmâm Mâtürîdî veya İmâm Eş'arî'ye tâbi olması
lâzımdır."
İyi bir insan, kâmil bir Müslümân olmak için, ilk olarak,
doğru bir itikâda sâhip olmak, yanî Ehl-i Sünnet itikâdında olmak lâzım. İkinci
olarak, fıkhî bilgilere vâkıf olup onlarla amel etmek gerekir.
Bundan dolayı, en büyük âlim ve
velîlerden olan İmâm-ı Rabbânî Ahmed Fârûkî Serhendî (kuddise
sirruh) da, dört hak mezhebin fıkıh bilgilerinde mâhir, beş tarîkatte mürşid-i
kâmil ve mükemmil olan Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (kuddise
sirruh) da, bu iki husûsun ehemmiyetini vurguluyorlar.
“Âkıl ve bâliğ olan her erkek ve
kadının birinci vazîfesi, Ehl-i Sünnet âlimlerinin yazdıkları akâid bilgilerini
öğrenmek ve bunlara uygun olarak inanmaktır. Kıyâmette Cehennem azâbından
kurtulmak, onların bildirdiklerine inanmaya bağlıdır.” [İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye]
“Müslümânların birinci vazîfeleri,
itikâdı düzeltip, Ehl-i Sünnet vel-cemâat âlimlerinin bildirdiklerine uygun
olarak inanmaktır. İkinci olarak, fıkıh bilgilerini
öğrenip, her şeyi bu bilgilere göre yapmaktır.” [Mevlânâ Hâlid-i
Bağdâdî, İ’tikâdnâme/el-Îmân ve’l-İslâm]
Eshâb-ı kirâmın, Peygamber
Efendimizden naklen bildirdiklerini, olduğu gibi, hiçbir şey eklemeden ve
çıkarmadan kabûl edip onlar gibi inananlara “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat
fırkası” veya “Fırka-i nâciye”; bu doğru ve asıl (hakîkî)
İslâmiyet yolundan ayrılanlara da, “bid’at fırkaları” veya “Fırak-ı
dâlle (dalâlet fırkaları, bozuk-sapık yollar)” denilmiştir. Ehl-i
sünnet ve cemâat fırkasında olanlara kısaca “Sünnî”, bid’at fırkalarında
olanlara “Mübtedi’”, “bid’at sâhibi” de denilmektedir.
“Her Müslümânın, i’tikâdda (îmânla
ilgili bilgilerde) Ehl-i sünnetin iki imâmından birine ya’nî İmâm Mâtürîdî veya
İmâm Eş'arî'ye tâbi olması lâzımdır. Bu
iki imâmdan birine tâbi olmak, insanı bid'at (bozuk) i’tikâddan (inanıştan)
korur.” [Muhammed Hâdimî, el-Berîkatü’l-Mahmûdiyye fî Şerhi’t-Tarîkati’l-Muhammediyye]
“İ’tikâdda imâm olan İmâm-ı
Eş'arî ve İmâm-ı Mâtürîdî; hocalarının
i’tikâddaki müşterek olan mezheblerinden dışarı çıkmamışlar, ayrı mezheb
kurmamışlardır. Bu ikisinin, hocalarının ve dört mezheb imâmının bir
tek i’tikâdı (îmânı) vardır. Bu da Ehl-i Sünnet vel-cemâat ismi ile meşhûr olan
i’tikâddır.” [Taşköprüzâde, Miftâhu’s-Seâde/Mevzûâtu’l-Ulûm; Seyyid
Abdülhakîm Arvâsî)
İbrâhîm Hakkî Erzurumî
(rahmetullahi aleyh), bir şiirinde buyurmuştur ki:
“Hudâ Rabbim, nebim hakkâ
Muhammeddir Resûlullah,/Hem İslâm dînidir dînim, kitâbımdır
Kelâmullah,/Akâidde, Ehl-i Sünnet oldu mezhebim, hamdolsun,/Amelde, Ebû Hanîfe
mezhebi, mezhebim vallah.”
“Sünnî olanlar, amelde dört
mezhebe ayrılmışlardır. Bu dört mezhebde bulunanlar, birbirlerinin Ehl-i Sünnet
olduklarını bilirler ve sevişirler. Dört mezhebden birinde bulunmayan kimse,
Ehl-i Sünnet olmaz.” [İmâm-ı Rabbanî Ahmed Fârûk-ı Serhendî]
Ehl-i Sünnet; İslâm’ın ana yolu,
ana caddesi olup hem Kur’ân-ı kerîmde, hem de hadîs-i şerîflerde ve târih
boyunca “sırât-ı müstakîm” ve "mü’minlerin yolu" olarak
anılagelmiştir. Ayrıca "sevâd-ı a'zam" ve "cumhûr-ı
müslimîn" de denilir.
"Ehl-i
Sünnet", alelâde herhangi bir mezhebin, meşrebin, tarîkatin, ekolün,
kliğin, grubun, hizbin, cemâatin adı ve karşılığı değil, İslâm’ın kendisi ve
medeniyetimizin ana omurgasıdır.
