İbni Sakkâ'nın kibri!..

26/08/2020 Çarşamba Köşe yazarı H.Y

Ebû Saîd Abdullah, İbn-üs-Sakkâ ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî adında üç genç ilim öğrenmek için Bağdat'a gelir...

 

İbn-i Hacer-i Mekkî hazretlerinin (Fetâvâ-i Hadîsiyye) isimli eserinde anlatılıyor:      

Ebû Saîd Abdullah, İbn-üs-Sakkâ ve Seyyid Abdülkâdir-i Geylânî ilim öğrenmek için Bağdat'a geldiler. Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri o zaman çok gençti. Evliyânın büyüklerinden Yûsuf-î Hemedânî hazretlerinin, Nizâmiyye Medresesinde vaaz ettiğini duymuşlardı. Bunlar, onu ziyâret etmeye karar verdiler. İbn-üs-Sakkâ “Ona bir soru soracağım ki cevâbını veremeyecek” dedi, Ebû Sâid Abdullah “Ben de bir soru soracağım. Bakalım cevap verebilecek mi?" dedi. Küçük yaşına rağmen büyük bir edeb timsâli olan Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri de “Allah korusun. Ben nasıl soru sorarım. Sadece huzurunda beklerim, onu görmekle şereflenir, bereketlenirim” dedi...

Nihayet Yûsuf-i Hemedânî'nin "rahmetullahi aleyh" bulunduğu yere vardılar. O anda orada yoktu. Bir saat kadar sonra geldi. İbn-üs-Sakkâ'ya dönerek; “Yazıklar olsun sana, ey İbn-üs-Sakkâ! Demek bana, cevâbını bilemeyeceğim sual soracaksın ha! Senin sormak istediğin sual şudur. Cevabı da şöyledir. Ben görüyorum ki, senden küfür kokusu geliyor” buyurdu...

Sonra Ebü Said Abdullah'a dönerek; “Sen de bana bir sual soracaksın ve bakacaksın ki, ben o sualin cevabını nasıl vereceğim! Senin sormaya niyet ettiğin sual şudur ve cevabı da şöyledir. Fakat sen de edebe riayet etmediğin için, ömrün hüzün ile geçecek” buyurdu...

Sonra Abdülkâdîr-i Geylânî'ye "rahmetullahi aleyh" döndü. Ona yaklaştı ve “Ey Abdülkâdir! Bu edebinin güzelliği ile Allahü teâlâyı ve Resulünü razı ettin. Ben senin Bağdat'ta bir kürsîde oturduğunu, çok yüksek bilgiler anlattığını ve 'Benim ayağım, bütün evliyanın, boyunları üzerindedir' dediğini sanki görüyor gibiyim ve ben yine senin, zamanındaki bütün evliyâyı, senin onlara olan yüksekliğin karşısında boyunlarını eğmiş hâlde olduklarını görüyor gibiyim” buyurdu. Daha sonra da gözden kayboldu. Kendisini bir daha göremediler...

Aradan uzun seneler geçti... Hakikaten Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri yetişti! Zamanında bulunan evliyanın en üstünü, baş tâcı oldu. Öyle yüksek derece ve makamlara kavuştu ki, insanlardan ve yüksek zâtlardan herkes gelerek, mübârek sohbetlerinden istifade ederlerdi... Bir gün yüksek bir kürsüde oturuyor, vaaz ediyordu. Buyurdu ki; "Benim ayağım, bütün evliyânın boyunları üzerindedir." Zamanında bulunan bütün evliyâ, onun kendilerinden çok yüksek olduğunu bilirler ve üstünlüğü karşısında boyunları eğik olurdu...

İbn-üs-Sakkâ'ya gelince, Yûsuf-i Hemedânî ile aralarında geçen o hâdiseden sonra, dînî ilimlerle meşgûl oldu. Çok güzel konuşurdu. Şöhreti zamanın sultanına ulaştı. O da bunu elçi olarak Bizans'a gönderdi. Hristiyanlar buna çok alâka gösterdiler. Nihayet, onların yalanlarına aldanarak Hristiyan oldu.

Bu hâdiseyi anlatan zât diyor ki; "Bir gün onu gördüm. Hastaydı, ölmek üzereydi. Ben yüzünü kıbleye döndürdüm. O başka tarafa çevirdi. Tekrar kıbleye döndürdüm. O tekrar başka tarafa çevirdi ve böylece öldü." 

Ebû Saîd Abdullah'a gelince, Onun hayatı sıkıntılarla geçti ve ömrünü öyle tamamladı...