Dinimiz, edep ve nezaket üzerine kurulmuştur...

31/07/2019 Çarşamba Köşe yazarı H.Y

Edep ve nezaket; dosta ve düşmana karşı, tatlı dil ve güler yüz göstermektir. Kimsenin gönlünü incitmemek, kendine karşı yapılan kusurları affetmek ve bağışlamaktır.

Sevgili gençler! İslamiyet, baştan başa edep dinidir. Başı da, ortası da, sonu da edeptir. Hiçbir edepsiz kimse, Allahü teâlânın sevgili kulu olamaz. Edep; hürmet, saygı ve terbiye demektir. Herkese karşı nazik ve kibar olmaktır. Her işinde dinimizin emir ve yasaklarına uymak ve buradaki haddi, sınırı aşmamaktır.

Edep ve nezaket; dosta ve düşmana karşı, tatlı dil ve güler yüz göstermektir. Kimsenin gönlünü incitmemek, kendine karşı yapılan kusurları affetmek ve bağışlamaktır. Yaratılmışların kusurlarını, yaratandan ötürü hoş görmektir. Nefsi için, kimseden öç ve intikam almamaktır. Dinimiz, “edep ve nezaket medeniyeti” üzerine kurulmuştur. Zaten asıl medeniyet de, memleketin beldelerini tamir etmek, insanlarını da ahlâken yüceltmektir. 

Edebin ve nezaketin zirvesine yükselebilmek, İslâmın emir ve yasaklarına uymak ile mümkündür. Sevgili Peygamberimizin Eshab-ı kiramı ile ecdadımız Osmanlı Türkleri, bunun müşahhas örneklerini dünyaya göstermişlerdi. Nitekim Müslüman olmadan önce, toplumun ayıplanmasından korkarak, kendi kız çocuğunu diri diri elleriyle toprağa gömen Hazret-i Ömer, “Biz, zelil ve alçak bir kavim iken, İslâm ile izzet ve şerefe kavuştuk” ve “Dicle’de kapsa bir kurt koyunu/Adl-i ilâhi gelir Ömer’den sorar onu!” diyerek, en medenî ve âdil bir insan olmak şerefine, âlemlerin Efendisi Muhammed aleyhisselamın gösterdiği nurlu yola sarılmakla kavuşmuştu.

İnsanlar medenî değilse, şehirler ne kadar mâmur ve bakımlı olursa olsun, oradaki insanlara medenî denemez. Eski ismi "Yesrib" olan Medine-i münevvere, Resûl aleyhisselâm ve Eshab-ı kirâm efendilerimiz sayesinde gerçek "Medîne" olmuş ve böylece medeniyet ruhu, oradan bütün cihana yayılmıştır.

Peygamber Efendimiz Medine’yi teşrif buyurunca, Hazret-i Enes’in annesi Ümmü Süleym de “radıyallahu anhâ” 10 yaşındaki oğlu Enes’i Resûlullaha hediye götürmüş ve böylece Enes’in Resûlullah’ın terbiyesinde yetişmesini arzulamıştı. Elinden tutup, Peygamberimize götürdü. ve O’na “Yâ Rasûlallah! Ensâr’ın erkek ve kadınlarından sana hediye vermeyeni kalmadı. Ben de hediye olarak bu oğlumu size takdim ediyorum! Hizmetinizde bulunsun” dedi. O günden başlayıp, Peygamberimizin ruhunu Rabbine teslim edinceye kadar, O’nun mukaddes hizmetinde bulundu, ilim ve edebinden çok şey istifade etti. Enes bin Mâlik “radıyallâhu anh” diyor ki: 

“Hazret-i Peygambere on sene hizmet ettim. Yapmadığım bir şeyden ötürü ‘Niçin yapmadın?’ yaptığım bir işten dolayı da ‘Neden böyle yaptın?’ dediğini hiç hatırlamıyorum. Beni hiç azarlamadı.” 

İşte bu, Resûl aleyhisselâmın bir nezaketi idi...