Arapçada kesin olarak ü sesi yok diyorlar. Kur’an-ı kerimdeki ince harfler de u sesiyle okunsa mahzuru olur mu?

Kıraat ilmine dair

CEVAP
Arap şivesine uygun olarak okunursa mahzuru olmaz. Ancak Türkler Arapçayı bilmedikleri için ince harflerde ü sesi çıkarmaları daha uygun, daha isabetlidir; çünkü böylece Kur’an-ı kerim doğru okunmuş olur. İstanbul Türkçesi, Anadolu Türkçesine göre daha kibar olduğu gibi, ince harfleri ince okumak, şimdiki Arap şivesine göre, daha kibar, daha isabetlidir. Birkaç örnek verelim:

Kaf ile kef ötre ile olunca, ikisini de ku diye okuyup yazmak, Arapçada yanlışlığa sebebiyet verebilir. Mesela kul ile kül farklı manaya gelir. Kul, söyle demektir. Kül ise, ye veya hep manasına gelir. İkisi de kul diye okunup yazılırsa, yanlışlık olur.

Kum ile küm de böyledir. Kum, kalk demektir, küm ise siz manasına gelir. Evladüküm, evladınız demektir. Kur, ziftler; kür ise, demirci ocağı demektir. Kusur, eksiklik, ayıp, suç, kusur; küsur, kesirler, artan parçalar demektir. Sükut, konuşmamak; sukut ise düşmek, aşağı inmek demektir. İkisi de sin’le başlamaktadır; fakat birincisinde sin’den sonra ince olan kef harfi gelmekte, ikincisindeyse, kalın olan kaf harfi gelmektedir. İkisini de u harfiyle yazarsak birbirine karışır. Birincisine sükut, ikincisine de sukut demek daha uygun olur. Mesela sukut-u hayâl, hayâl kırıklığı demektir.

Sad’la sin birbirinden farklıdır. Sad’la yazılan suud kelimesi, yukarı çıkmak, sin’le yazılan süud kelimesiyse, mesud olmak demektir. Sin’den ve sad’dan sonra ayın da vardır. Süud diye yazmak daha doğru olur. Sual kelimesi sin harfiyle yazılır, süal diye okunur. Sual denirse Sad harfiyle okunmuş olur.

Zı ile Ze, Tı ile Te, Ha ile he harfleri de böyle farklıdır. Diğer harflerin bazılarında da bu durum vardır. Yanlış anlaşılmayacak şekilde okuyup yazmak gerekir. Mesela Allahu teâlâ yerine Allahü teâlâ demeli ve öyle yazmalıdır.  denilince, ha harfiyle karışmaz. Hu denilince haharfiyle karışabilir. Dat harfini  veya ze olarak okumak yanlış olduğu gibi, dal harfi gibi okumak da yanlıştır. Mahrecine uygun şekilde datolarak okumalı, zat okumamalı.

Secaventler [Duraklar]
Sual:
 Kur’an-ı kerimde, kelimelerin üstünde ve altında bazı işaretler vardır. Bunlar ne demektir?
CEVAP
Kur’an-ı kerimde, kelimelerin üstünde bulunan işaretler şunlardır:

[Mim]: Muhakkak durmalıdır.
[Tı]: Durmak gerekir.
[Cim]: Geçmek de, durmak da caizdir. Fakat durmak daha iyidir.
[Ze]: Geçmek de, durmak da caizdir. Fakat geçmek daha iyidir.
[Kaf]: Geçmek de, durmak da caizdir. Fakat geçmek daha iyidir.
[Lâ]: Durulmaz! Lâ bulunan yerde durulursa, önceki kelime ile birlikte tekrar okunur. Âyet-i kerime sonunda durunca, tekrar edilmez.
[Kıf]: Durmak daha iyidir.
[Sad]: Durmakta mahzur yoktur.
[Sad, lam, ya]: Geçmek daha iyidir.
[Sad, lam, ha]: Geçmek de, durmak da caizdir.
[Ayn]: Bazı âyet-i kerimelerin sonunda bulunur. Namazda okunursa, ayn işaretinde rükuya gitmek iyi olur.
[Kef]: Kezalik demektir. Kendisinden önce hangi secavent geçmişse, bu da öyle demektir.
[3 nokta]: Bu üç noktanın birinde durulur. Eğer üzerinde üç nokta olan birinci kelimede durulursa, üç nokta olan ikinci kelimede durulmaz. Eğer üzerinde üç nokta bulunan birinci kelimede durulmazsa, ikinci üç nokta bulunan kelimede durulur. Her ikisinde de durmak veya her ikisinde de geçmek caiz değildir. Bir misal: Kadr sûresinde, emrin ve selamün kelimeleri üzerinde üç nokta vardır. Emr diye durulunca, selamün hiye diye devam edilir. Birincide durmayıp, emrin diye devam edilirse, selam kelimesinde durulur.

Kelime altındakiler
Kur’an-ı kerimde bir de kelimelerin altlarında yazılmış işaretler vardır. Bunlara da birer misal verelim:
[Kasr]: Bu kelimenin yazıldığı yerler kısa okunur. Misal, Kâfirun sûresinde ena kelimesinin altında kasr yazar. Bu kelime ene diye okunur. Ülâike kelimesinde eliften sonra vav olduğu halde, kısa okunur.
[Med]: Bu kelimenin yazıldığı yerler uzun okunur, kısa okunmaz. Misal, Maun sûresinde yürâüne kelimesindeki ü uzun okunur.
[Sekte]: Bu kelimenin yazıldığı yerde, kısa bir zaman nefes alınmadan durulur. Durulmadan geçilirse, anlamı bozulur. Kur’an-ı kerimde dört yerde sekte vardır.
[İdgam]: Kelime yazıldığı gibi değil de, idgam ile okunur. Kelimelerin altında yazılı olan idgam, Kur’an-ı kerimde, yalnız Hud sûresi 42. âyetinde vardır. Burada, (İrkeb me’anâ) yazılır ise de, (İrkemme’anâ) okunur.
[Sin]: Sad harfinin altına yazıldığı yerde, sad harfi, sin gibi okunur.
[İmâle]: Yalnız Hud sûresinin 41. âyetinde geçer. Mecrahâ kelimesinin altında imâle yazar. Buradaki ra harfi, üstünden esireye doğru meyillendirilerek okunur. Mecrihâ diye okunmaz. Okunuşunu, bilen birinden öğrenmek gerekir.
[Teshil]: Kolaylaştırmak demektir. Birbirini takip eden iki hemzeden ikincisi, elif ile he sesi arasında yumuşak okunur.

Not: Bunları yazı ile tarif etmek, anlatmak zordur. Bilen birine sorarak öğrenmelidir.

Tecvid ilminde, vacib, lazım gibi ifadeler, kıraatin vacibleridir. Yoksa Kur’an-ı kerimi çekilecek yerlerde hiç çekilmeden de okunsa caiz olur, günah işlenmiş olmaz. Ancak kıraati düzgün okumak için tecvid kaidelerine uymaya çalışmak iyi olur. Kur’an-ı kerim öğreticilerin, bilhassa yaşlı kimselere namaz sûrelerini öğretirken, şunu az çektin, şunu çok çektin, şunu tecvide göre okumadın gibi zorluklar çıkarmamalı, dilinin döndüğü kadar okuması yetişir. Daha fazla zorlayıp da öğrenmekten temelli mahrum bırakmamalıdır.

Sual: Dat harfini, ZE, Tı harfini DAL, kaf harfini de GAYIN gibi okuyanlar var. Bu doğru mudur?
CEVAP
Dat harfini ze veya zı olarak okumak yanlış olduğu gibi dal harfi gibi okumak da yanlıştır. Mahrecine uygun olarak DAT olarak okumalı ZATolarak okumamalıdır. Mesela velazzallin dememeli, veladdallin demelidir.

Tı harfini dal gibi okumamalı. Mesela Sıradal müstakiym dememeli, sıratal müstekıym demeli. Şeydanırraciym dememeli, şeytanırraciym demeli. Yani şeydan değil, şeytan demelidir.

Kaf harfini g gibi okumamalı, k gibi okumaya çalışmalı. Mesela gonya dememeli, Konya demeli. Gul huvallahü ehad dememeli, Kul huvallahü ehad demeli.

Allahü ekber’deki hü
Sual: Allahü ekber 
kelimesindeki hü, bir elif miktarı mı çekilir? Hu diye de okunur mu?
CEVAP
Hayır, hiç çekilmez. Sadece hü denir. Hu da denebilir; ama Heharfinin Ha harfiyle karışmaması için, He olduğunun bilinmesi için, demek daha iyi olur. Osmanlılar hep hü diye okumuşlardır.

İmam-ı Asım kıraati
Sual: 
Kur’an-ı kerimin okunuşunu bildiren yedi büyük kıraat âliminin olduğu bildiriliyor. Biz hangisine göre okuyoruz?
CEVAP
İmam-ı Asım’ın kıraatine göre okuyoruz. Basılan Mushaflar da bu kıraate göredir.

Ra için Re demek
Sual: harfi Arapçada kalın okunduğu hâlde, S. Ebediyye’de, niye Rasulullah değil de, Resûlullah yazılmış?
CEVAP
Başka bir kavilde Re diye okunuyor. İkincisi de, R harfinden sonra Sinharfi geliyor. Rasulullah denince sanki Sin yerine Sad okunmuş gibi oluyor. Bu iki sebepten dolayı Resûlullah diye yazılmıştır. Sinharfinden sonra vav harfi olduğu için ü harfinin üstüne çekme, uzatma [^] işareti konmuş, yani sül değil de sûl olarak yazılmıştır. Arapça kelimeler Latin harfleriyle tam doğru olarak yazılamıyor.

Arapçada ü ve e sesi
Sual: Türk dünyasından gelen bir hafız, (Arapçada e sesi yoktur) diyor. Elif harfini a sesi ile e sesi arasında okuyor. Melek demiyor da, malak kelimesine yakın, ikisi arası bir şey söylüyor.
Mısır’dan gelen biri de, (Elif harfini a ve ü ile okumak yanlıştır) diyor. Mesela âmin yerine eeemin diyor. Amenerresulü demiyor, eeemenerrasulü diyor. Allahü ekber yerine Ellahu ekber diyor. Biz Türklerin okudukları yanlış mı?
CEVAP
Türk dünyasından gelen hoca gibi okuyanı yeni duyduk. Öyle bir okuma şekli duymadık. Sadece Allahü ekber derken elif harfi e harfi ile a harfi arasında okunur, başka yerlerde okunmaz. Melek kelimesi, melek olarak okunur.

En güzel okuma şekli Osmanlıların okuduğu kıraattir. Şimdi Arap ülkelerinin şivesi, Doğu Anadolu şivesine benziyor. Mânâ değişmese de Osmanlıdaki kadar düzgün olmuyor.

Ha harfiyle he harfinin karışmaması için hu değil,  diye okumalı. Sad harfini ötre olarak okuyunca su diye okunur, sin harfini ötre olarak okuyunca  diye okunur. Ü sesi yok diye onu da su diye okumak uygun olmaz. Osmanlının okuduğu gibi okunursa hiç yanlışlık olmaz. Sin ve Sad harfleri rahatça çıkmış olur. Mânâ da değişmez.

Allah ve Amenerresulü derken ayın harfiyle söylemiyoruz, elifle söylüyoruz. Elifle söyleyince mahzuru olmaz.

Dört elif miktarı uzatmak
Sual:
 Kur’an-ı kerimde dört elif miktarı uzatılması gereken yerde bir elif miktarı uzatırsak vacibi terk etmiş mi oluruz?
CEVAP
Hayır, vacib terk edilmiş olmaz. Dört elif miktarı uzatmak kıraat ilminin vacibidir, bildiğimiz vacib gibi değildir. Dört elif miktarı uzatılmasa da namaz mekruh olmaz.

Havf ve reca
Sual:
 Havf ve reca deniyor. İslam harflerindeki R harfi kalın okunduğuna göre, niye raca değil de reca deniyor?
CEVAP
Ecdadımız Osmanlılar, R harfini ra diye değil, re diye okumuştur. Mesela Rasulullah değil, Resulullah, Elemtera değil, Elemtere diye okumuşlardır. Biz de onlar gibi okuyoruz. Her iki şekilde de okunsa mânâ değişmez.

Re harfinin okunuşu
Sual: Tecvitteki (Hükm-ü Ra)’yı biliyorum. Re harfi ra olarak okunuyor. Fakat Osmanlıların birçok kitabını inceledim. Medreselerde okumuş, birçok yaşlı zatlarla görüştüm. Re harfini re olarak okuyorlar, ra demiyorlar.
Osmanlıca ve Türkçe sözlükleri de inceledim. Kalın olarak ra diye okunan, Arak, Rahman, Rahim, Rahmet, Raks, Rasad , Rabt, Rabbgibi bazı kelimelerin dışında, hep Re olarak, sözlüklere geçmiştir. Mesela Akreb, Bereket, Hakaret, Hareket, Haşere, Kefere, Kerem, Refah, Refakat, Red, Refik, Rehavet, Rehin, Reis, Resül, Re’sen, Re’y, Reâya, Rebî, Recâ, Recim, Recül, Ref, Revaç, Remiz, Reml, Resim, Rezil, Rezalet, Reşit, Reyhan, Rezzak, Semere, Müşavere, Muhabere, Muharebe, Muhavere, Müzakere, Müsadere gibi çok kelime, Re olarak yazılıyor, Ra diye yazılmıyor.
Tam İlmihâl’in yazarı olan merhum hocamız da, Re diyorlardı. Tam İlmihâl Seadet-i Ebediyye kitabında, ResulResulullah deniyor. Bir tane Rasulullah yok. Âmenerresulü diye yazılıdır ve öyle de okuyorlardı. Piyasadakiler ise hep Rasulullah diyorlar. Reşit Rıza için başkaları Raşit derken, Reşid, Reşid paşa ve Abdürreşid deniyor. Merhum hocamızın bütün kitaplarında Rebia, Rebiülevvel, Rebiülahir, Reca, Receb, Recül, Refet, Rehin diye yazmaktadır.
Arap ülkelerinde yaşayanlar, hemen hemen hiç ü harfi kullanmıyorlar. Hep u kullanıyorlar. Allahü ekber değil, Allahu akbar diyorlar. Ha harfi ile He harfi karışabilir. Tam İlmihâl'de hep  diye geçiyor. Bu fark nereden geliyor?
CEVAP
Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi, (Arap memleketlerinde yaşayan insanlar, Arapçayı bizden daha iyi bilir, daha rahat konuşurlar, fakat Kur'an-ı kerimi biz onlardan daha iyi anlarız) buyurduğu gibi, (Osmanlıların Arapça şivesi, şimdiki Arap denilen insanlardan daha düzgün, daha kibardır) denmiştir. Doğu şivesi ile İstanbul şivesi nasıl farklıysa, Osmanlı şivesi ile Arap denilen insanların şivesi farklıdır. (İstanbul Arapçası daha kibardır) denmiştir. Arap şivesi, doğu şivesi gibi kalındır, Allahu akbar gibi kalın söylüyorlar. İstanbul şivesiyle Allahü ekber deniyor. Allahümme yerine Allahumme diyorlar.

Dat harfini zat gibi okuyanlar var. Veladdallin yerine velezzalin diyorlar. Kaf harfini gaf gibi okuyanlar var. Mesela Kul yerine gul diyorlar. Tı harfini dı diye okuyanlar var. Mesela şeytan demiyorlar da, şeydan diyorlar. (Onların hepsi yanlıştır) demiyoruz, (Şive farkı var) diyoruz. Biz, Tam İlmihâl’e uyarak, ceddimiz olan Osmanlının, kibar olan İstanbul şivesini tercih ediyoruz.

Sual: Kur’an-ı kerimde, durak işareti olarak ayın harfi vardır. Bu ayın harfi bulunan yerlerde durmak gerekir mi?
Cevap: Kur’an-ı kerimdeki durak işaretlerinden olan ayın harfi, rükü demektir. Hazret-i Ömer'in namaz kıldırırken, ayakta okumayı bitirip, rüküya eğildiğini gösterir. Ayın işareti, hep âyetlerin sonunda bulunmaktadır.

Sual: Kur’ân-ı kerimdeki duraklardan "lâ" harfi bulunan yerde, nefesi yetişmeyip duran bir kimse nasıl hareket etmelidir?
Cevap:
 Kur’ân-ı kerimdeki duraklardan “Lâ” bulunan yerde, nefesi yetişmeyip durulursa, evvelki kelime ile birlikte tekrar okunur. Âyet-i kerime sonunda durunca, tekrar edilmez.