Peygamberimizin İslâmiyeti teblîği

02/10/2023 Pazartesi Köşe yazarı R.A

Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) Efendimiz, “Müddessir sûresi”nin nâzil olmasıyla, insanları İslâm dînine da’vete başlamıştı. Bu da’veti gizli yapıyordu. Bir müddet sonra da: "Yakın akrabânı Allahü teâlânın azâbı ile korkutarak, onları hak dine çağır" (Şuarâ sûresi, 214) meâlindeki âyet-i kerîme nâzil oldu. Bunun üzerine Sevgili Peygamberimiz, akrabâsını dîne da’vet etmek için Hazret-i Ali'yi gönderdi ve hepsini amcası Ebû Tâlib'in evine çağırdı.

Orada söze başlayıp: "Ey Abdülmuttalib oğulları! Vallahi, Arablar içinde benim size getirdiğim, dünyâ ve âhiretiniz için hayırlı olan şeyden (ya’nî bu dînden) daha üstününü ve daha hayırlısını kavmine getirmiş bir kimse yoktur. Ben sizi, dile kolay gelen, mîzânda ağır basan iki kelimeyi söylemeye da’vet ediyorum. O da: "Allah'dan başka ilâh olmadığına ve benim O'nun kulu ve Resûlü olduğuma şehâdet etmenizdir. Allahü teâlâ, bana, sizi buna da’vet etmemi emretti. O hâlde, hanginiz benim bu da’vetimi kabûl eder ve bu yolda yardımcım olur?" buyurdu.

Kimseden ses çıkmadı, başlarını önlerine eğdiler. Peygamber Efendimiz, bu sözlerini üç defa tekrârladı. Her söyleyişinde, Hazret-i Ali ayağa kalkıyordu. Üçüncü defasında: "Ya Resûlallah! Her ne kadar ben, bunların yaşça en küçüğü isem de, sana ben yardımcı olurum" dedi. Bunun üzerine Resûlullah Efendimiz, Hazret-i Ali'nin elinden tutup çıktı. Diğerleri hayret içinde dağıldılar.

Bi'setin dördüncü yılında Hicr sûresinin 94. âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Meâlen: "(Ey Habibim!) Sana emrolunan şeyi (emir ve yasakları) açıkla, hak ile bâtılın arasını ayır. Müşriklerden yüz çevir! (Onların sözlerine iltifât etme)" İlâhî emri gelince, Sevgili Peygamberimiz, Mekkelileri açıktan açığa İslâm'a da’vet etmeye başladı.

Bir gün Safâ tepesine çıkıp "Ey Kureyş halkı! Buraya toplanıp sözlerimi dinleyiniz!" buyurdu. Hattâ İbn-i İshâk ve İbn-i Hişâm’ın “es-Sîretü’n-Nebeviyye” isimli eserlerinde zikrettiklerine göre, “Ey Benî Hâşim”, “Ey Benî Fihr”, “Ey Benî Adiyy”… gibi kabîleleri teker teker ismen çağırdı.

Kabîleler toplandıktan sonra da "Ey kavmim! Hiç benden yalan söz işittiniz mi?" buyurunca, hepsi birden "Hayır işitmedik" dediler.

Onun üzerine buyurdu ki: "Allahü teâlâ, bana Peygamberlik ihsân etti ve beni size Peygamber olarak gönderdi. Beni tasdîk eder misiniz?”

Sonra da "(Ey Habîbim!) Onlara de ki: Ey insanlar! Ben sizin hepinize gelmiş, Allahü teâlânın Resûlüyüm. O Allahü teâlâ ki, yerlerin ve göklerin sâhibi ve idârecisidir. O'ndan başka ibâdete müstehak kimse yoktur. Her canlıyı öldüren ve dirilten O'dur…" meâlindeki A'râf sûresinin 158. âyet-i kerîmesini okudu.

Dinleyenlerden, amcası Ebû Lehep kızarak "Kardeşimin oğlu dîvâne olmuş! Bizim putlarımıza tapmayanın, dînimizden ayrılanın sözünü dinlemeyiniz" diye küfürde direterek bağırdı.

Bilindiği üzere, bu hâdise üzerine, Mesed (Ebû Leheb) sûresi indi. Sûrenin başında “Ebû Leheb’in 2 eli kurusun; nitekim kurudu da…” lafızları yer aldı.

Orada bulunanlar dağıldılar ve maalesef hiç kimse îmân etmedi, bu yüksek şerefle nasiplenemediler...