Kâmil ve mükemmil Dervîş Muhammed

16/04/2023 Cumartesi Köşe yazarı A.D

Dervîş Muhammed "rahmetullahi teâlâ aleyh" hazretleri, evliyanın büyüklerindendir. Silsile-i aliyyenin yirmincisidir. Rûh ilmlerinin mütehassısı idi. Büyük âlim ve kâmil bir veli olan dayısı Kâdi Muhammed Zâhid'in derslerinde yetişti. Dayısına talebe olmadan önce, on beş sene nefsinin isteklerinden kurtulmak için mücadele etmiş ve insanlardan uzak yaşamıştı. Hı­zır aleyhisselâmın tavsiyesi ile hâce Muhammed Zâhid hazretlerinin sohbetine ka­vuşup kemâle erdi. Çok velî yetiştirdi. Hicretin dokuzyüzyetmiş 970 [m. 1562] se­nesinde Mâverâünnehrde Büster nâhiyesinin Dasferâr köyünde vefât etti...

Dervîş Muhammed hazretleri, bir gün ellerini açıp, acizliğini ve çaresizliğini Allahü teâlâya yalvararak arz etmişti. Aniden Hızır aleyhisselam gelip;

"Eğer sabır ve kanaat istiyorsan, Muhammed Zâhid'in hizmet ve sohbetine kavuşmakta acele et. O sana sabır ve kanaati öğretir" buyurdu.

Hemen Muhammed Zâhid'in yüksek huzuruna varıp, orada ilim tahsil etti. Hocası ona, insanlara doğru yolu anlatmak, ebedî olan Cehennem azabından kurtaracak şeyleri bildirmek için hilafet verdi. Hocasının vefatından sonra yerine geçip, Semerkand'da, doğru yoldan ayrılanlarla ve dine sonradan sokulan bid’atlerle uğraştı. Bid’atleri yok etti... Talebelerinin terbiyesi hususunda, insanüstü bir kuvvet ve gayrete sahipti. İnsanları irşad için yetiştirdiği yüksek talebeleri pek çoktur. Bunların en büyüğü, oğlu Hâce Muhammed Emkenegi'dir.

     ***

Dervîş Muhammed hazretleri vefatına yakın buyurdu ki:
“Üstadımız Şâh-ı Nakşibend hazretleri buyurdu ki: Yenilecek bir gıdâ, bir yiyecek, her ne olursa olsun gaflet içinde, gadabla veya kerâhatle hazırlansa, tedârik edilse, onda hayır ve bereket yoktur. Zîrâ ona nefis ve şeytan karışmıştır. Böyle bir yiyeceği yiyen kimsede, mutlaka bir çirkin netice meydana gelir... 

Gaflete dalmadan yapılan ve Allahü teâlâyı düşünerek yenen helâl ve hâlis yiyeceklerden hayır meydana gelir. İnsanların hâlis ve sâlih ameller işlemeye muvaffak olamamalarının sebebi; yemede ve içmede bu husûsa dikkat etmediklerinden ve ihtiyatsızlıktandır. Her ne hâl olursa olsun, bilhassa namazda huşû ve hudû hâlinde bulunmak, zevkle ve gözyaşı dökerek namaz kılabilmek, helâl lokma yemeye, Allahü teâlâyı hâtırlayarak yemeği pişirmek ve yemeği, Allahü teâlânın huzûrundaymış gibi yemeğe bağlıdır. Tasavvufdaki hâllerinin kaybolduğunu söyleyen bir talebesine; 

-Yediğin lokmaların helâlden olup olmadığını araştır, buyurmuştur. Talebesi araştırdığında, yemeğini pişirirken ocakta helâl olup olmadığı şüpheli bir parça odun yakmış olduğunu tesbit ederek tövbe etmiştir...”