Fakirlerin sığınağı Şabân-ı Velî hazretleri
02/05/2025 Cuma Köşe yazarı A.D
Bir fakir, Şabân-ı Velî hazretlerine gelerek; “Bir merkebim vardı,
öldü. Şimdi ben çocuklarımın geçimini ne ile temin edeceğim? Dua edin"
der...
Şeyh Şâban-ı Velî ve Kastamonu Evliyalarını Anma Haftasındayız...
"Evliyalar Şehri" olarak da bilinen ve Anadolu'daki en eski
yerleşim yerlerinden olan bu ilimizde; Seyyid Ahmet Siyahi
ve Ahmed Hicâbî gibi nice Allah adamlarının türbesi var. Biz bugün bu
vesileyle Şâban-ı Velî hazretlerinin bir menkıbesini paylaşmak
istiyoruz sizinle...
Şabân-ı Velî (rahmetullahi aleyh) on altıncı yüzyılda yaşayan Osmanlı
velilerindendir.
Kastamonu'nun Taşköprü kazâsında doğdu. Küçük yaşlarda İstanbul’a
giderek; tefsîr, hadîs, fıkıh ilimlerini öğrendi. Zâhirî ilimlerde yetişmiş bir
âlim olarak Kastamonu’ya dönerken, Bolu’da Halvetî yolunun
büyüklerinden Hayreddîn-i Tokâdî hazretlerine uğradı. Tokâdî hazretleri,
kendisini ziyaret eden bu kabiliyetli talebeyi bir müddet memleketine
göndermeyip yanında bıraktı. O da senelerce hocasına hizmetle şereflendi
ve tasavvuf yolunda yüksek derecelere kavuştu. Hocasının vefâtından sonra
da halifesi oldu. Kastamonu’ya giderek, halkı irşada, yetiştirmeye başladı.
1569 (H.976) senesinde vefât etti ve Hisaraltı civarındaki türbesine defnedildi...
Şabân-ı Velî hazretleri, dünyaya hiç meyletmezdi. Zaman zaman şehrin
kenarında bulunan bir ulu çınar ağacının yanına gider. Ağacın kovuğuna
oturarak, Allahü teâlâyı zikreder, mahlûkları hakkında tefekküre dalardı...
Bu mübarek zat, kendisine sığınanları boş çevirmez; getirilen
hediyeleri, kendisi zahiren çok fakir olduğu
hâlde, muhtaçlara, yetimlere dağıtırdı. Fakir babasıydı... Bir gün dergâha
garip bir kimse gelerek;
-Efendim, bir merkebim vardı, o da öldü. Şimdi ben çocuklarımın geçimini ne
ile temin edeceğim? Ne olur dua buyurun da, cenâb-ı Hak beni namerde
muhtaç etmesin, dedi. Şabân-ı Velî hazretleri, bu fakir için dua etti...
O sırada bir atlı, yedeğinde bir katır ile Şabân-ı Velî hazretlerinin
huzuruna varıp;
-Efendim! Bu katırı size hediye etmek niyetiyle memleketimden geldim.
Lütfen kabul buyurunuz, dedi.
Şabân-ı Velî, yanında duran fakire dönerek buyurdu ki:
-Allahü teâlânın sevdiklerine olan bağlılığın ve muhabbetin sebebiyle,
cenâb-ı Hak sana, merkebin yerine daha güçlü bir katır ihsan etti. Nimetinin
şükrünü bil ki, daha da çoğaltsın...
Katırı getiren kimse, bu işe şaşıp kaldı ve “Sübhânallah” dedi. Orada
bulunanlar; “Niçin hayret ettin?” diye sordular. O kimse de;
-Bu katırı yarın getirecektim. Lâkin içime, "hayırlı işi
geciktirme" diye bir düşünce geldi ve aceleyle yola çıktım,
deyince mesele anlaşılmış oldu...
