Türklerin tarihteki zaferleri
04/08/2025 Pazartesi Köşe yazarı R.A
Türkler, bulundukları yerlerde hep hâkim durumda
olmuşlar, tarih boyunca devlet kurmuşlardır. Esaret altında yaşamamışlardır.
Temmuz ayında, Balkanlara dâir 6
makâle yazdık; o konuya, daha sonra devâm ederiz inşâallah. Târihçilere göre, Ülülazm
Peygamberlerin (kronolojik bakımdan, yanî gönderiliş sıralarına göre) 2.si
olan Hazret-i Nûh (aleyhis-selâm)’ın oğlu Yafes’in soyundan
gelen Türkler, ortaya çıktıkları günden itibâren [gerek İslâmiyet’e
girmeden önce, gerekse Müslümân olduktan sonra], bulundukları yerlerde hep
hâkim durumda olmuşlar, târih boyunca 131 (121, 117 gibi başka rakamlar da var)
devlet kurmuşlardır. Esaret altında yaşamamışlardır.
“Peygamberler târihi” içerisinde son Peygamber olan Hazret-i
Muhammed'in (aleyhis-selâm), bir çeyrek asırdan kısa bir zaman zarfında (23
senede), 150 bin güzîde sahâbe, "hayırlı bir
ümmet", mübârek insanlar meydâna getirmesi, onların da 30-40
(a’zamî 50) sene gibi çok kısa bir zaman zarfında, gâyet mahdûd
imkânlarla, Endülüs'ten [İspanya’dan] Çin'e kadar olan geniş coğrafî
bölgeleri fethedip oralara ilim-irfân, ahlâk-fazîlet, nûr-hidâyet,
medeniyet-insan hakları, adâlet-hakkâniyet götürmeleri, dünyâda bir eşi-benzeri
görülmemiş bir hâdisedir; bu dönemde yapılan fetihler ve elde edilen zaferler,
ciddiyetle incelenmesi gereken bir konudur.
Peygamber Efendimizin dönemi
(Asr-ı seâdet = Seâdet asrı) ile,
onun vazîfelerini tam olarak yaptıklarından dolayı, kendilerine “Hulefâ-i
Râşidîn = Râşid Halîfeler” denilen “Dört Halîfe Devri”
(632-661 / H. 11-40), bütün târih boyunca, İslâmî fazîletlerin yaşandığı “Altın
Çağ” olarak kabûl edilir. Eshâb-ı kirâmın 100’den fazla
muhârebeye girmeleri ve hep gâlip gelmeleri, târihte eşi-benzeri görülmemiş bir
hâdisedir.
Onlardan sonra, kronolojik
olarak “Emevîler” ve “Abbâsîler” dönemi gelmektedir.
Emevîler; Çin, Orta Asya, Hazar ülkesi, Hindistân, bütün Orta
Doğu ülkeleri, Kuzey Afrika’dan -İspanya dâhil- Avrupa
içlerine kadar geniş bir coğrafyada, aralıklarla sekiz yüzyıl
hüküm sürmüşlerdir. Emevîler, İslâm dînini İspanya’dan Avrupa’ya sokmuşlardır.
Fas, Kurtuba ve Gırnata Üniversitelerini kurup Batı’ya ilim ve fen ışıklarını
yaymışlardır.
Emevîlerden sonra İslâm
Devleti Başkanlığını (Hilâfeti), Peygamberimizin amcası Hazret-i
Abbâs’ın soyundan olan Ebü’l-Abbâs Abdullah es-Seffâh ele
geçirmiştir. 750 (H. 132)’de Abbâsîler Devri başlamıştır. Devletin
başşehri Şâm’dan Bağdâd’a nakledilmiştir.
Abbâsîler devrinde; İslâm dîni, doğuda Büyük Okyânûs’tan,
batıda Atlas Okyânûsu kıyılarına, kuzeyde Rusyâ
içlerinden, güneyde Hind Okyânûsu kıyılarına kadar
yayılıp, üç kıtada İslâm devletleri hâkim olmuşlardır.
Türklerin Müslümân olmalarından
sonra da, Karahânlılar, Gazneliler, Tîmûroğulları, Bâbürlüler, Selçûklular ve
Osmânlılar gibi dillere destân devletler meydâna gelmiştir.
Dünyâ
çapında, bir çağ kapatıp yeni bir çağ açan iki büyük cihângîr var, ikisi de Türk’tür. Biri Atila (Atilla,
Attila), eski çağı kapatıp, orta çağı açmış; diğeri ise Fâtih Sultân
Mehmed Hân, orta çağı kapatıp yeni çağı açmıştır. Atila da,
zamanının Peygamberini tanıyabilseydi, tevhîd dînine ne kadar büyük hizmet
yapabilirdi. 7. Osmânlı pâdişâhı olan Sultân Mehmed, Kostantîniyye’yi
fethederek, Peygamber Efendimizin müjdesine lâyık olmuş, İstanbul
fâtihi ve Doğu Roma İmparatoru olmuştur.
