Emir ve yasaklardaki uhrevî ve dünyevî faydalar...
16/05/2025 Cuma Köşe yazarı V.T
Kişinin aklı, Resûlullahı diğer bütün mahlûkâta tercih
etmedikçe, îmânının kemâline itibâr yoktur.
İbn-i Nakîb hazretleri Şafiî
mezhebi fıkıh âlimlerindendir. 702 (m. 1302) senesinde Mısır’da doğup
büyüdü. 769 (m. 1368) senesinde Kâhire’de vefât etti. Fıkıh,
kırâat, usûl, nahiv ve edebiyat ilimlerinde mütehassıs bir âlim idi. Kıymetli
eserler yazdı. Bunlardan Tehzîb-üt-tenbîh kitabında şöyle anlatır:
İmânın şubeleri
pek çok olmakla beraber, hepsi neticede tek bir asılda birleşmektedir. O da,
yaşayışı ve sonu iyi ve güzel olacak şekilde nefsi mükemmelleştirmek ve
olgunlaştırmaktır. Bu da; hakka inanıp, işlerinde doğruluk üzere bulunmakla
olur. Resûlullahın (sallallahü aleyhi ve sellem) emrettiği ve yasakladığı
şeylerde dünyevî ve uhrevî fâideler bulunduğunu, hiçbir karşılık beklemeden
kendisini Cehenneme düşmekten alıykoyduğuna kati olarak inanmadıkça, îmânı
kâmil bir mü’min olamaz. Bir babanın, çocuğuna bakmak, onu besleyip
büyütmekteki gayesinden birisi de, yaşlandığında kendisine bakacağını ve
kendisinden sonra neslini devam ettireceğini düşünmesidir. Çocuğun babaya
bakması da, babalık hakkını ödemek, oğulluk vazîfesini yerine getirmektir.
Neticede her ikisinde de şahsî bir fayda ve menfaat vardır. Hâlbuki Resûlullah
Efendimiz, bize; anadan, babadan, oğuldan ve herkesten daha şefkatli ve daha
faydalıdır. Hattâ, hakîkî kardeşin tâ kendisidir. Başkası değildir, işte bunun
içindir ki akıl, Resûlullah Efendimizden tarafı, O’na itaat etmeyi tercih
etmektedir. Öyleyse, kişinin aklı, Resûlullahı diğer bütün mahlûkâta tercih
etmedikçe, îmânının kemâline itibâr yoktur. Bu, îmânın derecelerinin evvelidir,
îmânın kemâl ve en son mertebesi, kişinin nefsini; aklına tâbi olacak, onun
emrini dinleyecek ve onun güzel gördüğü şeyleri kabûl edecek şekilde
alıştırması ve tabiatını da bundan râzı etmesidir. Bundan sonra kişi artık,
Resûlullaha itaatli olur. Resûlullahın emir ve yasaklarındaki uhrevî ve dünyevî
faydaları, hem aklı ve hem de tabiatı ile tercih eder. Tıpkı hastanın,
hastalığından kurtulmak için ilâç almasını aklın kabûl edip, tabiatının da
meyletmesi gibi olur. O zaman, Resûlullaha îmân etmek, O’nun emirlerine boyun
eğmek, kendisine pek sevimli gelir. Artık O’na tâbi olmaktan lezzet alır.
