“O altını, ailenin ihtiyâcına sarf et”

25/11/2020 Çarşamba Köşe yazarı V.T

Resûlullah efendimize biri gelip şöyle sordu: “Bir altınım var ne yapayım?”

 

Ziyâüddîn Muhammed el-Kureşî hazretleri Şafiî fıkıh âlimidir.  Hayatı hakkında fazla bir bilgi yoktur. 729 (m. 1329)’de Kahire’de vefat etti. Me’âlimü’l-kurbe adlı eseri meşhurdur. Bu kitabında şöyle buyuruyor:

Cenâb-ı Hak, Mü’minûn sûresinde, müminleri medhederken meâlen; “Verdiğimiz rızıklardan sadaka verirler” diye de tarîf ediyor. Âyet-i kerîmede (rızıklardan) kelimesi, “Rızıkların bazısını, bir kısmını” demek olup, “Sadaka verirken, haram olan isrâftan sakının!” demektir. Bütün âlimlere göre, buradaki sadaka, malı hayra, dînimizin gösterdiği yola sarf etmektir. Allahü teâlâ, En’âm sûresi yüzkırkbirinci âyetinde meâlen; “Ekini hasâd ettiğiniz zaman, fakirlerin hakkını verin ve isrâf etmeyin. Allahü teâlâ, isrâf edenleri elbette sevmez” buyuruyor. Bu da; “Sadaka verirken isrâf etmeyin” demektir. Çünkü, Sabit bin Kays (radıyallahü anh), bir günde beşyüz ağacın hurmalarını toplayıp hepsini sadaka vererek evi için hurma bırakmayınca, bu âyet-i kerîme inmişti. Yâni; “Hepsini vermeyiniz” buyuruldu.

Abdürrezzâk, Abdülmelik İbn-i Cüreyc’den haber veriyor ki: Mu’âz bin Cebel’in (radıyallahü anh) bir hurma ağacı vardı. Hurmalarını toplayıp hepsini sadaka verdi. Kendine bir şey kalmadı. Hemen “Fakat, isrâf etmeyin” meâlindeki âyet-i kerîme geldi.

İsrâ sûresi, yirmidokuzuncu âyetinde meâlen; “Ey Habibim! Malını, kendine kalmayacak şekilde dağıtma!” buyuruldu. Câbir ve Abdullah İbni Mes’ûd (radıyallahü anh) buyuruyorlar ki: “Bir oğlan, Resûlullah efendimize (sallallahü aleyhi ve sellem) gelip, bazı lüzumlu şeyleri saydı ve annem beni sana gönderip bunları istedi, dedi. Bugün bende bunların hiçbiri yok buyurulunca, gömleğini bana ver dedi. Hemen, mübârek arkasından gömleğini çıkarıp çocuğa verdi ve evinde gömleksiz kaldı... Bilâl-i Habeşî ezan okuyunca, cemâat her zaman olduğu gibi Resûlullahı beklediler. Gelmeyince merak ettiler. Birkaçı evine bakıp, gömleksiz olduğundan gelemediğini anladı. O zaman, bu âyet-i kerîme geldi.

Ebû Hüreyre (radıyallahü anh) haber veriyor ki: Resûlullah efendimize biri gelip; “Bir altınım var ne yapayım?” dedi. “Bununla kendi ihtiyâçlarını al” buyurdu. “Bir altınım daha var” dedi. “Onunla da çocuğuna lâzım olanları al” buyurdu. “Bir daha var” dedi. “Onu da, ailenin ihtiyâçlarına sarf et” buyurdu. “Bir altın daha var” dedi. “Hizmetçinin ihtiyâçlarına kullan” buyurdu. “Bir daha var” deyince; “Onu kullanacağın yeri sen daha iyi bilirsin” buyurdu.