İslam’da bir çok fırka var, bunların hangisi kurtuluş fırkasıdır?

Kurtuluş fırkası hangisidir

CEVAP
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: 
Hadis-i şerifte, Müslümanların 73 fırkaya ayrılacakları, sadece bir fırkanın kurtulacağı bildirildi. Bu 73 fırkadan her biri, Cehennemden kurtulacağı bildirilen bir fırkanın kendi fırkası olduğunu iddia eder. Rum suresinde de, (Her fırka, doğru yolda olduğunu sanarak, sevinir) buyuruldu. Peygamber efendimiz ise, (Kurtuluş fırkası, benim ve Eshabımın gittiği yolda bulunanlardır) buyurdu. 

İslamiyet’in sahibinin, kendini söyledikten sonra, Eshab-ı kiramı da, söylemesine lüzum olmadığı halde, bunları da söylemesi, (Eshabım benim yolumdadır, benim yolum, Eshabımın yoldur. Kurtuluş yolu, yalnız Eshabımın gittiği yoldur) demektir. Nisa suresi, 79. âyetinde, (Resule itaat, Allah’a itaattir) buyuruldu. Eshab-ı kiramın yolunda gitmeyip de, Peygambere uyduğunu söyleyen, Ona uymuş olmaz. Böyle yol tutan kurtulamaz. Mücadele suresinin, (Doğru bir şey yaptıklarını sanıyorlar. Biliniz ki, onlar yalancıdır) mealindeki 18. âyeti bu gibilerin halini gösteriyor. Ancak Eshab-ı kiramın yolunda giden Ehl-i sünnet vel-cemaat fırkasıdır. Cehennemden kurtulan fırka, yalnız bunlardır. Çünkü, Eshaba dil uzatan, bunlara uymaktan, elbette mahrumdur. Onlara dil uzatmak, Resulullaha dil uzatmak olur. (Eshab-ı kirama saygı göstermeyen, Resulullaha iman etmemiştir) buyuruldu. Çünkü, onların kötülenmesi, sahiplerinin, efendilerinin kötülenmesi olur. Kur’an-ı kerimden ve hadis-i şeriflerden çıkan ahkamı bizlere getiren, Eshab-ı kiramdır. Onlara dil uzatılınca, onların getirdiği şey de, kıymetten düşer. İslamiyet’i bizlere getiren, birkaç eshab değildir. Bunda, her birinin hizmeti, payı vardır. Hepsi adalette, doğrulukta, öğretmekte eşittir. Onların birine dil uzatılınca, İslamiyet kötülenmiş olur. 

Eshab-ı kirama uymuş olmak için, hiçbirini inkâr etmemek lazımdır. Bir kısmı beğenilmeyince, diğer kısmına uyulmuş olamaz. Çünkü Hazret-i Ali, diğer üç halifenin büyük ve uyulmaya layık olduklarını biliyordu. Bunlara, seve seve biat etmiş, hilafetlerini kabul etmişti. Diğer üç halifeyi sevmedikçe, Hazret-i Ali’ye uyduğunu söylemek yalan olur. Hatta, Hazret-i Ali’yi beğenmemek, onun sözlerini, kabul etmemek olur. Allahü teâlânın aslanı Ali için, onları idare ediyordu, yüzlerine gülüyordu demek, cahilce söz olur. Allah’ın aslanının, o kadar ilim ve kahramanlığı ile, tam 30 sene, üç halifeye karşı düşmanlığını saklayıp, dost göründüğünü ve onlarla yalandan arkadaşlık ettiğini hangi akıl kabul eder? En aşağı bir Müslüman bile böyle ikiyüzlülük yapamaz. Onu bu kadar küçülten, aciz, hileci ve münafık yapan böyle sözlerin çirkinliğini düşünmek lazımdır. Peygamber efendimizin bu üç halifeyi övmesine, bütün yaşadığı müddetçe, bunlara kıymet vermesine ne diyecekler? Efendimize de, ikiyüzlü mü diyecekler? 

Peygamberin doğruyu bildirmesi vaciptir. İdare ediyordu diyen zındık olur. Münafıklar, “Muhammed, vahiyden, işine gelenleri söylüyor, işine gelmeyenleri söylemiyor” diyordu. Bunun üzerine, Maide suresinin, (Ey Resulüm! Rabbinden sana indirileni, herkese ulaştır! Bunları, doğru bildirmezsen, Peygamberlik vazifeni yapmamış olursun)mealindeki 70. âyeti gelerek her şeyi doğru söylediği bildirildi. Peygamberimiz, ahirete teşrif edinceye kadar, üç halifeyi över, başkalarından üstün tutardı. Demek ki, Resulullaha uyarak bunları üstün tutmak lazımdır. (Eshab-ı Kiram) 

İman edilecek şeylerde ayrılık olmaz 
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: 
İman edilecek şeylerde Eshab-ı kiramın hepsine uymak lazımdır. Çünkü, itikad edilecek şeylerde, birbirlerinden hiç ayrılıkları yoktur. Eshab-ı kiramdan birine dil uzatan kimse, hepsini lekelemiş olur. Çünkü, hepsinin imanı, itikadı birdir. Birine dil uzatan, hiçbirine uymamış olur. Birbirlerine uygun olmadıklarını, aralarında birlik bulunmadığını söylemiş olur. Onlardan birini kötülemek, Onun söylediklerine inanmamak olur. İslamiyet’i bizlere bildiren, onların hepsidir. Onların her biri adildir, doğrudur. Her birinin İslamiyet’te bildirdiği bir şey vardır. Her biri âyet-i kerimeleri getirerek, Kur’an-ı kerim toplanmıştır. Bir kısmını beğenmeyen, İslamiyet’i bildireni beğenmemiş olur. Beğenmeyen de Cehenneme gider. Kur’an-ı kerimde, (Kur’an-ı kerimin bir kısmına inanıyorsunuz da, bir kısmına inanmıyor musunuz? Böyle yapanların cezası, dünyada, rezil, rüsva olmaktır. Ahirette de, en şiddetli azaba atılacaklardır)buyuruldu. (Bekara 85)

Kur’an-ı kerimi toplayan üç halifeyi kötülemek, Kur’an-ı kerimi kötülemek olur. Aklı olan kimse, Eshab-ı kiramın hepsinin, yanlış bir kararda birleşeceklerini söyleyemez. Halbuki o gün, Eshab-ı kiramdan 33 bini, hep birden, istekle ve seve seve Ebu Bekir’i halife yaptı. 33 bin Sahabinin, yanlış bir işte, söz birliği yapması, olacak şey değildir. Nitekim, Resulullah, (Ümmetim, dalalette birleşmez, yanlış bir iş üzerinde ittifakta bulunmazlar) buyurdu. (İbni Mace)

Eshab-ı kiram arasında olan ayrılıklar, kötü düşüncelerden değildi. Çünkü onların mübarek nefisleri tertemiz olmuştu. Onların bütün istekleri, İslamiyet’e uymaktı. Ayrılıkları, ictihad ayrılığı idi. Yanılanları da sevaba kavuşur. İmam-ı Şafii, (Allahü teâlâ, ellerimizi o kanlara bulaştırmadı. Biz de dillerimizi bulaştırmayalım. Resulullahtan sonra, Eshab-ı kiram çok düşündü. Ebu Bekir’den daha üstün kimseyi bulamayıp, onu halife yaptılar) buyurdu. Bu da, Hazret-i Ali’nin ikiyüzlü olmadığını ve Ebu Bekir’i seve seve halife yaptığını göstermektedir. (c.1, m. 80)

Muhammed Masum hazretleri de buyuruyor ki: 
Allahü teâlâ, (Ya Musa! Benim için ne amel yaptın?) buyurdu. O da, (Ya Rabbi! Senin için namaz kıldım, oruç tuttum, zekât verdim ve seni zikrettim) deyince, Allahü teâlâ, (Namaz, senin için burhandır. Oruç, seni Cehennemden koruyan kalkandır. Zekât, mahşer günü, herkes sıcaktan yanarken, sana gölge yapacaktır. Zikir de, o gün, karanlıkta, sana nur olacaktır. Benim için ne yaptın?)buyurdu. Hazret-i Musa, (Ya Rabbi, senin için olan amel nedir) dedi. Allahü teâlâ, (Sevdiğimi benim için sevdin mi ve düşmanımı düşman bildin mi?) buyurdu. Hazret-i Musa, Allahü teâlânın sevdiği amelin, Onun dostlarını sevmek ve düşmanlarını sevmemek olduğunu anladı. Demek ki, sevgilinin sevdiklerini sevmek ve düşmanlarına düşman olmak, sevginin alametidir. Mümtehine suresinin, (İbrahim ve Eshabı, kâfirlere, biz sizden ve putlarınızdan uzağız. Sizin, bir olan Allah’a inanana kadar, aramızda düşmanlık olacaktır dediler. Bunların bu güzel halleri, size örnek olmalıdır.) mealindeki 4. âyeti gösteriyor ki, iman sahibi olmak için, bu düşmanlık şarttır ve Allah düşmanlarını sevmek, imanı yok eder. Resulullahın sohbetine kavuşmakla şereflenen Eshab-ı kiram, birbirlerini çok severlerdi. Birbirlerine değil, kâfirlere düşman idi. Fetih suresinin (Kâfirlere düşman, birbirlerine merhametli idiler) mealindeki 29. âyeti sözümüzü ispat etmektedir. (m. 29)