(Futbol takımı tutar gibi mezhep tutulmaz. Mezheplerin hepsini hak bilenin tek bir mezhebe uyma mecburiyeti olamaz. Nitekim Üstad Abduh, her mezhepten seçtiği sahih kavillerle amel etmiştir) deniyor. Bunlar yanlış değil midir?

Mezhep ve takım tutmak

CEVAP
Elbette yanlıştır. Burada, sadece hak mezhepler denilerek, dört hak mezhep tabirini kullanmaktan kaçınmak kasıtlıdır. Bazı bid’at mezhepleri de hak mezhep olarak göstermek için yuvarlak ifade kullanıyor. (Nuh der, peygamber demez) diye bir söz var, bu da hak mezhepler diyor, dört hak mezhep demiyor, diyemiyor.

Herkes mezhebini takım olarak değil, din olarak tutması lazımdır, çünkü mezhep din demektir. Mezhebimiz olmasa, dinimizi doğru olarak nasıl öğreniriz? Yani din ayrı, mezhep ayrı değildir. Mesela Hanefi mezhebi ayrı, din ayrı değildir. Zaten ayrı olsa, onunla amel etmek caiz olmaz. Dinin temeli, bu dört hak mezheptir. Mesela, (Ebu Hanife’nin bu kavli zayıf, mutezilenin şu görüşü kuvvetlidir) demek mezhepsizlik olur. (Mezhepler göl, İslamiyet ise denizdir. Biz denizi tercih ederiz. Ben bir mezhebe göre değil, İslam’a göre namaz kılarım) demek de, bir aldatmacadan, bir demagojiden başka şey değildir.

İslam’a göre namazın farzları şunlardır denemez. Farklı şekilde diyenler de çıkmıştır, verilen cevap, İslam olmadığı gibi, mezhep de değildir. Sadece, o mezhepsizin görüşleri, yani bozuk mezhebi olur. Abduh ve Abduhçu, bunu her fırsatta yapıyor. Mezheplerdeki hükümlere bakıyor, hangisi kafasına yatarsa, işte bu İslam’dır diyor. Yahut hiçbirini beğenmiyor, kendi görüşünü söylüyor.

Dördü de haktır
Mesela Seyyid Kutup bile, üstadı mason Abduh’u tenkit ediyor. Abduh’un (Salih amel işleyen, kâfir de olsa Cennete girer) sözünü, S. Kutup, Nisa suresinin 124. âyetinin tefsirinde, (Üstad Abduh, düşünüşünü nakzeden âyetleri hatırlamıyor) diyerek tenkit ediyor. Demek ki, ne Abduh’un dedikleri, ne de onu tenkit eden mezhepsizlerin anladıkları İslam’dır.

Bugün İslamiyet dört hak mezhepte toplanmıştır. Bir mezhebe göre yapılması zor olan bir şey, diğer üç hak mezhepten biri taklit edilerek yapılabilir, çünkü dördü de haktır. (Bir mezhebe uyma mecburiyeti yoktur) demek çok yanlıştır. Mezhepsiz Müslüman olmaz. Herkesin bir mezhebe uyması şarttır.

Dört mezhep
Sual: (Mezhep değiştirmekte sakınca yoktur. Dileyen de çalışır, müctehid olur, bir mezhebe bağlanmadan kendi ictihadıyla amel eder)sözü doğru mudur?
CEVAP
Hayır. Sebepsiz veya dünya çıkarı için mezhep değiştirmek caiz değildir. İbni Âbidin hazretleri, (Dünya menfaati için mezhebini değiştirenin, son nefeste imansız gitmesinden korkulur) buyuruyor.(Redd-ül-muhtar)

Ama dini bir fayda varsa caizdir. Mesela, yaşadığı yerde kendi mezhebine göre kaynak kitap veya soracak kimse bulamayan kimsenin, orada yaygın olan, dört hak mezhepten birine geçmesi caizdir.

Bir de, (Dileyen çalışır, müctehid olur) deniyor. Bu söz, (Hicri dördüncü asırdan sonra ictihad edecek kimse kalmadığı için bu kapı kapanmıştır) diyen âlimlere karşı bir savaş açmak, onları hiçe saymaktır, kendini o müctehidlerden üstün görmektir. Çünkü her mezhebin içinde müctehidler olduğu halde, mezheplerinin usul bilgilerinin dışına çıkmamışlardır. Mesela İmam-ı Ebu Yusuf, İmam-ı Muhammed, İmam-ı Züfer gibi âlimler, Hanefi mezhebinde bulunan müctehidlerdir.

(Dileyen herkes, çalışır, müctehid olur, bir mezhebe bağlanmaz, kendi ictihadıyla amel eder) sözü, süper sapıklıktır. (Kendi mezhebi içinde ictihad edebilir) denseydi, daha az yanlış olurdu. Mezhepler çıktıktan sonra, Ehl-i sünnet âlimleri, bir mezhebe tâbi idi. İbni Teymiyye, Şevkani, Abduh gibi sicilliler ise, kendilerini mezhepler üstü görmüşler, hiçbir mezhebe uymamışlardır. İslam âlimleri buyuruyor ki:
Müctehid âlimler, asr-ı saadette, Sahabe-i kiramın zamanında, Tâbiin ve Tebe-i tâbiin devrinde bulunabiliyor, sohbet bereketiyle yetişiyordu. Zaman ilerleyip, fikirler bozulduktan, bid’atler çoğaldıktan sonra böyle kıymetli kimseler azalmış, hicri dördüncü asırdan sonra bu sıfatlara malik bir âlim ortada kalmamıştır. (Mizan-ül-kübra, Redd-ül-muhtar, Hadika)

Bugün müctehide lüzum da yoktur, çünkü din bilgilerinde açıklanmamış bir şey kalmamıştır. Kemale gelmiş olan bu dine, ilave edilecek bir şey yoktur. Resulullah efendimiz, kıyamete kadar olacak her şeyin hükmünü bildirmiştir. Mezhep imamları da bunları açıklamıştır. Bunların günlük olaylara tatbiklerini, müctehid olmayan âlimler yapar. Her asırda gelecek olan müceddidler, bu işi yaparlar, fakat ictihadla yeni hükümler çıkarmazlar, çünkü buna lüzum kalmamıştır. Helal, haram ve her delil açıklanmıştır. (F. Bilgiler)

Eğer, (Teknolojinin ilerlemesine göre yeni hükümlere ihtiyaç vardır)denirse, bu söz, (Dininizi tamamladım, dinde noksanlık yoktur)mealindeki âyet-i kerimeyi yalanlamak olur. Zamanla ibadetlerde değişiklik olmaz. Değiştiren kâfir olur.