Atasözlerine düşmanlık

Atasözlerine düşmanlık

Bazı kimseler, atalarımızın tecrübe mahsulü kıymetli sözlerindeki incelikleri anlamadıkları veya ters anladıkları için, ceddimize dil uzatıyorlar. Halbuki atasözlerinin çoğu hadis-i şerif mealleridir. Yahut İslam âlimlerinin sözleridir. 

Bazı örnekler verelim:

*
 (Dilini tutan başını kurtarır) atasözü için dinimize aykırı deniyor. Halbuki bu söz, bir hadis-i şerif mealidir. Susan, iki cihanda da başını dertten kurtarır. İbni Mesud hazretleri, (Hapse, dilden daha layık bir şey yoktur) buyurmaktadır. Hazret-i Ebu Bekir, konuşmamak için ağzına taş kordu. Yine bir atasözü vardır:
Bana benden olur, her ne olursa,
Başım selamet bulur, dilim durursa.

Dilini tutmak, ona sahip olmakla ilgili birçok hadis-i şerif vardır. Bazıları şöyledir:
(Dilini tutan kurtulur.) [Tirmizi]

(Rahat isteyen sussun!) [Ebuşşeyh]

(Selamet isteyen, dilini tutsun!)
 [İ.Ebiddünya]

(Susmak, hikmettir.) [Deylemi]

(En makbul amel dilini tutmaktır.)
 [Taberani]

(Dilini tutan, şeytanı mağlup eder.) [Taberani]

(Sükut eden bir mümine yakın olun! O hikmetsiz değildir.)
 [İbni Mace]

(Ya hayır konuş ya sus!) [Buhari]

(Çok konuşan çok yanılır.)
 [Taberani]

(Kurtuluş için dilini tut, evinde otur, günahların için ağla!) [Tirmizi]

(Kişiyi Cehenneme sürükleyen dilidir.) [Tirmizi]

(Dilini tutmayan, tam imana kavuşamaz.) [Taberani]

(Çok konuşmak kalbi karartır.)
 [Beyheki]

(Kusurların çoğu dildendir.) [Taberani]

(Allah’ı görür gibi ibadet et, kendini ölmüş say, daha iyisi ise dilini tutmaktır.)
 [Taberani]

(Rahat olmak isteyen sağır, kör, dilsiz olmalıdır)
 sözüne de şahsiyetsizliğe sevk ediyor diye saldırıyorlar. Yukarıdaki hadis-i şerifler de bu sözün doğru olduğunu göstermektedir.

*
 (Her koyun kendi bacağından asılır) atasözü de yanlış anlaşılmamalıdır! Fransa’daki birinin günahı, Mısır’daki bir kimseden sorulmaz. Herkesin günahı, sevabı kendine aittir. Kur'an-ı kerimin çeşitli yerlerinde bu husus açıkça bildirilmiştir. Fakat kişi, emrinin altındakilerden mesuldür. Başkalarının işlediği kötülükleri önlemek herkesin vazifesi değildir. Abdülgani Nablusi hazretleri (Söz ve yazı ile emr-i maruf âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, dua ederek günah işleyene mani olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise devletin vazifesidir) buyuruyor.

*
 (Geç olsun da güç olmasın!) atasözüne de saldırılmaktadır. İnsanın fıtratında acelecilik vardır. Kur'an-ı kerimde mealen (İnsan pek acelecidir) buyuruluyor. [İsra 11]

Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki:
(Acele şeytandan, teenni Allah’tandır.) [Tirmizi]

(Teenni eden isabet eder, acele eden hata eder.) [Beyheki] [Teenni, acelenin zıddıdır] 

O halde, işlerde acele etmemeli ve hemen karar vermemelidir! Acele ile verilen kararlara şeytan karışır. Nefsin istediği bir şey hatıra gelince şeytan, "Fırsatı kaçırma, hemen yap!" der. Onun için kalbe gelen şeyi yapmadan önce, bu işten Allahü teâlâ razı olur mu, sevap mıdır, günah mıdır diye düşünmelidir! Günah değil ise yapmalıdır! Böylece teenni edilmiş, yani acele edilmemiş olur. Yalnız 5 yerde acele gerekir: 
1- Misafir gelince yemek vermeli! 

2-
 Günah işleyince, tevbe etmeli! 

3-
 Vakti girince namazı kılmalı! 

4-
 Çocuklara din bilgilerini ve namaz kılmayı öğrettikten sonra, büluğa erip dengi çıkınca, hemen evlendirmeli! Hadis-i şerifte, (Üç şeyi geciktirme! Namazı vakti girince kıl, cenaze namazını hemen kıl! Kızını dengi isteyince, hemen ver!) buyuruldu. O halde, namazını kılan, günahlardan sakınan ve nafakasını helalden kazanan biri bulununca, kızını hemen onunla evlendirmelidir! hadis-i şerifte, (Dinini, ahlakını beğendiğiniz bir kimse, kızınıza talip olursa, hemen evlendirin! Evlendirmezseniz, fitne ve fesada sebep olursunuz) buyuruldu. (Tirmizi)

5-
 Defin işini de acele yapmalıdır! 
İbadetleri ve hayırlı işleri yapmakta acele etmelidir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Ölmeden önce tevbe edin. Hayırlı işleri yapmaya mani çıkmadan önce acele edin. Allahü teâlâyı çok hatırlayın. Zekât ve sadaka vermekte acele edin. Böylece Rabbinizin rızıklarına ve yardımına kavuşun!) [İbni Mace]

(En akıllınız, ölümü çok hatırlayan, ahiret için azık toplamakta acele edendir.) 
[Taberani]

(Sadaka vermekte acele edin, çünkü bela sadakayı geçemez.)
[Beyheki]

Zekâtını vermeyen ve malını ahiret yolunda sarf etmeyen kimse, fakir olunca çok pişman olur. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Tesvif eden helak olur.) [Berika] [Tesvif, hayırlı iş yapmayı sonraya bırakmaktır.]

Tembellik, bir işi geciktirmek, sonraya bırakmak nasıl kötü ise, acele etmek de kötüdür. Bunun biri ifrat, diğeri tefrittir. Dinimiz orta yolu, aşırılıklardan uzak olmayı emretmektedir. Hadis-i şerifte, (Aşırı giden helak olur) buyuruldu. Bir kimse, müsrif olursa buna ifrat denebilir. Bir kimse de cimrilik ederse, buna da tefrit denebilir. Dinimiz, her iki aşırılığı da yasaklamıştır. Furkan suresinin 67. âyet-i kerimesinde, israf edenlerle cimrilik edenler kötülenmiş, ikisinin ortası olanlar övülmüştür.

Acele eden fütura düşer. Yani gevşeklik ve bezginlik hasıl olur. Hayırlı bir işin olması için acele eden, gecikince, bezginliğe, ümitsizliğe düşer. Dua eder, hemen duasının kabul olmasını ister. Duası gecikince duayı bırakır, maksudundan mahrum kalır. Acele edenin ihlası, takvası bozulabilir. Şüpheli şeylere, hatta haramlara dalabilir. Namaz kılarken acele eden, tadil-i erkanı terk edebilir. Hızlı okurken tecvide uymayabilir, yanlış okuyabilir. Onun için ağırbaşlı olmalı, düşünerek hareket etmelidir. 

*
 (İyilikten maraz doğar) ve (İyiliğe iyilik olsaydı kara öküze bıçak olmazdı) atasözlerine saldırıyorlar. Bu sözlerin iyilik etmeyi engellediğini sanıyorlar. Genel olarak kötü kimseler, kadirşinas değildir, nankördür. Nitekim Kur'an-ı kerimde mealen (Allah ve Resulü kendi lütuflarından onları [kötüleri] zenginleştirdiği için öç almaya kalkıştılar) buyuruluyor. (Tevbe 74) 

Demek ki kötü kimselerin, kendilerine iyilik edenlere zararları dokunabilir. Bunun için atalarımız, (İyilik et kele, duyursun seni ele) de, demişlerdir. Bu atasözleri, iyiliğin mutlaka zararlı olduğunu göstermiyor, kötülere iyilik edince onlardan bazı zararların gelebileceğini gösteriyor. 

Hazret-i Ali, (Kerim kimse, iyilik görünce yumuşar, kötü kimse de, kendisine iyilik yapılınca katılaşır) buyuruyor. 

Hazret-i Ömer de, (Kötü insanları mürüvvetsiz veya mürüvvetlerinin az olduğunu gördüm) buyurmaktadır. 

Ebu Amr bin Ala buyuruyor ki: 
(İyiye ihanet edince, kötüye iyilik edince, akıllıyı sıkıntıya sokunca, ahmağa acıyınca, kötü ile düşüp kalkınca şerrinden sakın!) 

Allahü teâlâ, (Kendisine iyilik edene kötülük eden, benim nimetime nankörlük etmiş olur, kendisine kötülük edene iyilik eden de, bana şükretmiş olur) buyuruyor. Bir menfaat elde etmek için seninle arkadaşlık edenin şerrinden sakın! Çünkü beklediği şey kesilince; özür kabul etmez. (Şuab-ül-iman) 

* (Güzele bakmak sevaptır) sözünün sanki tek anlamı varmış gibi tenkit edilmektedir. Güzele rağbet etmeyen olmaz. Çünkü hadis-i şerifte, (Allah güzeli sever) buyuruluyor. Mubah olanı güzeli sevmek, ona rağbet kınanmamalıdır. Hakim’in rivayet ettiği (Ali’nin güzel yüzüne bakmak ibadettir) hadis-i şerifi de, helal olan güzele bakmanın sevap olduğunu göstermektedir. Berika’da diyor ki: 
(Güzel yüze bakmak gözü kuvvetlendirir) hadis-i şerifi, bakması helal olan şeylere bakmanın faydasını bildirmektedir. Yoksa, haram olan yabancı kadınlara bakmak, gözü zayıflatır ve kalbi karartır. 

İmam-ı Gazali hazretleri de buyurdu ki:
Bir kimseyi, ettiği iyilikten dolayı değil, bizzat zatından dolayı sevmek, yok olup tükenmeyen gerçek sevgidir. Bu da güzeli sevmek demektir. Güzelliği anlayan güzeli sever. Güzelliği sevmek, güzelliğin zatındandır. Çünkü ondaki güzelliği anlamak, zevkin kendisidir. Güzeli anlamak da bir zevktir. Akarsu, yeşillik ve tabiattaki güzellikler yiyip içildikleri için değil, sırf güzel oldukları için sevilir. Bu, insanın elinde olmayan sevgidir. Güzel bir çiçeğe bakmak, onu koklamak ruha tatlı gelir. Ruhun Allahü teâlânın varlığını, büyüklüğünü anlamasına, Onun emirlerine uymasına sebep olur. Allahü teâlânın güzel olduğu bilinirse, Onu da sevmemek imkansızdır. O ise, güzeller güzelidir. Hadis-i şerifte, (Allah güzeldir, güzeli sever) buyuruldu. Kendine hiçbir faydası olmasa da insan, güzeli, güzelliğinden dolayı sever. Beş duyu ile de anlaşılmayan; fakat kalb gözü ile görülen güzellikler de vardır. Güzel ahlak böyledir. İmam-ı a’zamı ve bir çok evliyayı güzel vasıflarından dolayı severiz. [Güzel bir kitap, güzel bir şiir, güzel bir bina, güzel bir bahçe, güzel bir idare, güzel ahlaklı bir idareci, güzel bir alet, güzel yemekler, güzel içecekler, güzel öten kuşlar, güzel çiçekler. Tabiatta güzel olan ne varsa sırf güzel olduğu için sevilir.] Mutlak güzel, eşi, benzeri olmayan yalnız Allahü teâlâdır.
Ne iyi o gözler ki, hep güzele bakıyor.
Ne talihli o kalb ki, Onun için yanıyor.

*
 Ceddimize suizan edilerek, (Akçenin gittiğine bakma, işin bittiğine bak) sözüne rüşvet teşvik ediliyor diyorlar. Halbuki bu, ne kadar güzel sözdür, rüşvetle hiçbir ilgisi yoktur. 

Yağmur yağıyor, elimizde yükümüz de var. Bir taksi tutup evimize gidersek, artık elbette paranın gittiğine bakmaz, işimiz olduğuna sevinmemiz gerekmez mi?

Eve gelin getirirken, arabanın önünü kesiyorlar. Para vermezsen, vasıtanın önüne yatıyor, üç beş kuruş verip kurtuluyoruz. Birkaç liramız gitmişse de, eve sağ salim gelini getirdiğimiz için sevinmez miyiz? Elbette paramızın gittiğine değil, işimizin bittiğine bakarız.

Birçok ülkede pasaport almayınca geçmeye izin verilmiyor. Pasaport almak için belli bir ücret vereceğiz elbette. Hatta zorluk çıkartıyorlarsa, günlerce oralarda bekletilecekse, oradakilere çay kahve ısmarlayıp işinin bittiğine bakacaksın. Bakmamak ahmaklık olur. Çünkü İslam âlimleri, (Malını, canını, ırzını ve hakkını kurtarmak için rüşvet vermek her zaman caizdir) buyuruyorlar. Eli silahlı birkaç şehir eşkıyası, önümüzü kesse, yanımızda da hanımımız, kızımız olsa, (Ya üstünüzdeki paraları verin, yoksa ırzınıza geçeriz) dese, elimizdeki parayı verip, bu beladan kurtulmaya çalışırız. Paramızın gittiğine değil, işimizin bittiğine bakarız. Hac için de öyledir. Hacda ayak bastı parası adı altında rüşvet alınıyor. Vermezsen hac yaptırmazlar. Âlimlerimizin sözünü dinleyip, hac etme hakkını elde edebilmek için istedikleri rüşveti veririz. Günahı isteyene olur, verene olmaz. Rüşvet büyük günahtır. Fakat malını, canını, hakkını ve namusunu kurtarmak için rüşvet vermek caizdir. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: 
(Dinini ve namusunu malı ile koruyabilen bunu yapsın.) [Hakim] 

(Kişi, şerefini ne ile korursa, o sadaka olur.) 
[Ebu Ya’la] 

Resulullah efendimizin ve onun vârisi olan âlimlerin sözüne uyarak, dünyamızı (malımızı, mülkümüzü) ve dinimizi (şerefimizi, namusumuzu) para ile koruyorsak, bunu ayıplamak çok yanlış olur. (Para kılıç gibidir. Kullanmasını bileni güldürür, kullanamayanı öldürür) demişlerdir. 

*
 (Şimdi rağbet güzel ile zengine) sözüne de hücum ediliyor. 
Eğer zengine, sırf zenginliğinden dolayı rağbet ediliyorsa, Allah rızası gözetilmiyorsa, zamanın bozulduğunu gösterir. Ama bu devir, ne zamandan beri bozulmuşsa, atalarımızın sözü, eskimez bir kanun gibi geçerliğini hep korumaktadır. Atalarımız, haklıya değil de zengine rağbet edildiği için böyle kıymetli bir söz sarf etmişler. Her devirde güçlü olanın kendini haklı gösterdiğini vurgulamışlardır. Gerçek bu iken niye bu doğru söze itiraz edilir ki? Atalarımız, haksız olan güzele de, güzelliğinden dolayı haklı muamelesi yapılmasını da uygun görmüyor. Atalarımız ne güzel söylemişler.

*
 (Gelen ağam, giden paşam, niye her işe karışam) sözü de gadre uğrayanlardan. 

Her insanın belli görevi vardır. Bu görevin dışına çıkmamalıdır. Geleni kim göndermişse, gideni kim uğurlamışsa, onun görevidir bu. Gelen benim düşüncemde değil diye ona isyan etmek asla caiz olmaz. 

Dinimiz, cemiyetin huzur içinde yaşaması, kargaşadan uzak olması için âmirler kötü de olsa, onların meşru emirlerine itaat edilmesini, gayrimeşru emirlerine de isyan edilmemesini emreder.

Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: 
(Ey iman edenler, Allah’a, Peygambere ve sizden olan emirlere itaat edin!) [Nisa 59] 

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Bir hayvanın ayağını veya yaş bir hurma ağacını kesenin yahut ortağına hıyanet edenin, kazandığı sevapların dörtte biri gider. Emire isyan edenin ise sevaplarının tamamı gider.) [Beyheki] 

(Emirinizin beğenmediğiniz bir şeyi yaptığını görürseniz, ona sabredin! Çünkü cemaatten bir karış ayrılan, cahiliyet ölümü ile ölmüş olur.)
 [Buhari]

Peygamber efendimiz, dine riayet etmeyen, şeytan gibi emirlerin geleceğini bildirince, Eshab-ı kiramdan Hazret-i Huzeyfe, (Ya Resulallah o zamana yetişirsem ne yapayım?) diye sordu. Resulullah efendimiz buyurdu ki: 
(Sırtına vurup malını alsa da, emirin sözünü dinle ve ona itaat et!)[Buhari]

Avrupa’daki âmirler, patronlar, müslüman işçilere içki, kumar gibi haram şeyleri yapmalarını emrederlerse, müslümanlar, bunları yapmaz. Çünkü (Hâlıka isyan olan işte, mahluka itaat olmaz) hadis-i şerifi vardır. Ancak, gayrı meşru emre itaat edilmez diye isyan etmek caiz olmaz. Ana-baba da haramı, küfrü emretse, onlara da itaat edilmez. Fakat isyan edip onları üzmek doğru olmaz.

(Hakim)in bildirdiği hadis-i şerifte emir [âmir, başkan] (Ya Müslümanlığı bırakırsın veya öldürürüm) derse, (Müslümanlığı bırakmamalı, [kesilmesi için] boynunu uzatmalı) buyuruluyor. 

Kâfir olmaya zorlayan bir emire bile isyan etmeyi dinimiz caiz görmüyor. Halbuki kâfir olmayan bir emir, müslümanı kâfir olmaya zorlamaz. 

Âmir kötü diye yakınmak doğru değildir. Önce kendimize bakmamız gerekir. Acaba kendimiz iyi miyiz? Kendimizi düzeltirsek, âmirlerimiz de düzelir. Nitekim bir hadis-i şerifte (Siz nasılsanız, başınıza öyle âmirler geçer) buyuruluyor. O halde, ilk önce kendimizi ıslah etmeliyiz! Yönetilenler düzgün olursa, yönetenler de düzgün olur. Sen üç kağıtçı olursan, yöneticinin düzgün olmasını istemeye hakkın olur mu?

* Nasreddin Hocanın meşhur fıkrasında geçen (Parayı veren düdüğü çalar) sözüne de saldırılıyor. Bilindiği gibi, hoca köyden şehre giderken, çocuğun biri bir miktar para verip, “Hocam pazardan gelirken bana bir düdük al” diyor. Bunu gören diğer çocuklar da, para vermeden, bana da düdük al” diyorlar. Tabii bu arada yiyecek vesaire ısmarlayanlar da oluyor. 

Hoca şehirden dönünce, çocuklar etrafını sarıyor, sipariş ettikleri şeyleri istiyorlar. Hoca cebinden bir düdük çıkarıp parasını veren çocuğa uzatırken diyor ki:
Parasını veren düdüğü çalar, 
para vermeyen avucunu yalar.

Hoca, çocukların beleşe alışmamalarını, çalışmadan bir nimete konulmayacağını, külfetsiz nimet olmayacağını onlara anlatmak ister. Bu söz de yıllardan beri söylenir gelir. Bir kimse ev, araba, yiyip içecek veya başka bir şey almak istese parasız alabilir mi? Onun için “Kırmızı meşin, paralar peşin” de demişlerdir. Bu güzel sözlere kızmak, beleşçiliği tasvip etmek, haksızlığa prim vermek olur. 

* (Ar dünyası değil, kâr dünyası, ar eden kâr etmez) atasözüne de hücum ediliyor. Bu söz, utanıp çalışmayı kendisine yediremeyenler için söylenmiştir. Başkasının eline bakacağın yere, çöpçülük yap, inşaatta çalış, ayakkabı boyacılığı yap, utanılacak zaman değil anlamında söylenmiştir. Birçok İslam büyüğü de talebeliğe kabul ettiği kimselere böyle işler vermişler, mesela ciğer sattırmışlar, elma sattırmışlar. Ele muhtaç olmak, ona buna el açmamak için çalışmanın önemini bildiren böyle sözlere saldırmak cahillikten kaynaklanmaktadır.

*
 (Yağmur yağarken, küpünü doldurmaya bak) sözüne de saldıranlar çıkıyor. Yağmur, rahmeti, bir nimeti temsil ediyor. Ortada bir nimet varsa, fırsatı ganimet bilip o nimeti kaçırmamak gerektiği bildiriliyor. Ucuz arsalar satıldığı zaman alıp da, şimdi köşeyi dönenler çok olmuştur. Diyelim ki Fizan’da bir zat varmış, kendisini ziyaret edene dua ediyormuş. Duaya kavuşan da hidayete eriyormuş. Durulur mu, hemen gitmek gerekmez mi? Madem rahmet yağıyor, küpü doldurmak gerekir. Ceddimizin söylediği böyle sözlerde kötü maksat aramamalıdır. 

Şimdi cahil misyonerler de, atasözlerine saldıran cahiller gibi, Kur’an-ı kerimdeki sözleri kasıtlı olarak yorumluyorlar. Mesela, Kur’an-ı kerimde, Mekke’nin Rabbi ifadesi geçiyor. Misyoner, (Her şehrin bir rabbi mi olur, müslümanlar tek tanrıya değil, çok tanrıya inanıyorlar) diyerek cahilliğini sergiliyor. Allah’ın evi mi olur da, Kâbe’ye Beytullahdenir diye de itiraz ediyorlar. Halbuki Kâbe’ye değer vermek için öyle denmiştir. Camilere de Allah’ın evi denir. O söz, Mekke’ye, camiye verilen kıymeti göstermektedir. İnsan sevdiği yardımcısına bu benim sağ kolum der. Güvenilen baş yardımcı demektir. Niçin söylendiğini bilmeden sırf tenkit olsun diye âyetlere, hadislere ve atasözlerine saldırmak, en azından o kişinin cahilliğini gösterir.

*
 (Minareyi çalan kılıfını hazırlar) sözü de hışma uğrayanlardan. Piyasada öyle sahtekârlar var ki, yaptığı yolsuzluklara meşru görünen bir kılıf hazırlar demektir. Mesela adamı öldürüyor, intihar süsü veriyor. Kötüler işini biliyor deniyor. Hırsızlık meşru iş gibi gösteriliyor deniyor, burada hırsızlık müdafaa edilmiyor ki bu söze kızılsın. 

*
 (İsteyenin bir yüzü, vermeyenin iki yüzü kara) sözünü de eleştiriyorlar. İstemek kötü ise de, vermemek daha kötü deniyor. Bu doğru sözün neresi tenkit edilir ki? İstemek tavsiye edilmiyor, isteyeni boş çevirmenin kötülüğü bildiriliyor. 

Kıyamette günahı çok bir müslümanı hesaba çekerler. O kimse de, (Benim iyiliğim yoktur. Sadece çırağıma, “Fakir olan borçluları sıkıştırma, ne zaman ellerine geçerse, o zaman vermelerini söyle, bir şey isterlerse yine ver, boş çevirme” diye söylerdim) der. Allahü teâlâ da, o kimseyi affederek buyurur ki:
(Ey kulum, bugün sen fakir, muhtaçsın. Sen dünyada benim kullarıma acıdığın gibi, bugün biz de sana acırız.) [Buhari]

Bir hadis-i şerifte, (Rabbiniz elbette kerimdir. Kendine açılan elleri boş çevirmekten haya eder) buyuruldu. (Tirmizi) 

Veren el, alan elden üstündür. Vermekten korkmamak gerekir.

*
 (Para isteme benden buz gibi soğurum senden) sözü de kötülenmiş. Burada paraya böyle fazla değer verilmemesi isteniyor. Hatta, (Canımı iste, para isteme) sözü de aynı anlamdadır. Bu sözler paraya böyle değer verenleri kötülemektedir. Ne günlere kaldık anlamındadır. Adam canını veriyor da, parasını vermiyor deniyor. 

*
 (Güvenme dostuna, ot doldurur postuna) sözüne saldıranlar çıkıyor. Halbuki bu söz tedbirli olmayı gösterir. Nitekim Peygamber efendimiz, (Dostunu günün birinde, aranızın açılabileceğini hesaba katarak, düşmanına da bir gün dost olabileceğini düşünerek itidalli ol) buyuruyor. Dostumuza bazı sırlar verirsek, ileride düşman olduğunda, bunları koz olarak kullanır ve bizi mahcup eder. Düşmanımıza da düşmanlıkta ileri giderek, ileride dost olduğumuzda, söylediğimiz kötü sözler ve işlerden dolayı mahcup oluruz. Onun için, dinimizin emrine uyup, dostumuza sır vermekten sakınmalıyız. Sır, gizli kalması ve hiç kimseye söylenmemesi gereken şeydir. Başkaları duyunca, ya mahcup oluruz veya o işi başaramayız. Bunun için sır saklamak, başarının önemli sebeplerinden biridir. Birçok devlet adamı, başarılarının en mühim sebebinin sır saklamak olduğunu bildirmişlerdir. Fatih Sultan Mehmet Han, "Yapacağım işleri, sakalımın bir kılı bilse, onu kopartırım" demiştir. Sırrını söyleyen ekseriya pişman olur. Hikmet ehli diyor ki: 
(İnsan, söylemediği sözün hakimi, söylediği sözün mahkumudur.)
(Sır, insanın esiridir. Açıklayınca, insan ona esir olur.)

(Sırrını akıllıya söylersen, seni zelil görür. Ahmağa söylersen, başkalarına söyler, sana hıyanet eder.)
(Akıllı kimse, sır küpüdür.)

(Sırrını anlatmanı isteyene, sırrını söyleme, sırrını ifşa eder.)
(Ahmağın kalbi ağzında, akıllının dili kalbindedir.) Yani ahmak sır saklıyamaz, akıllı sırrı ifşa etmez.
(Bir kişiye söylenen sır, sırlıktan çıkar.)

Kerem sahibi ile, aran açılsa bile,
İyiliğini söyler, kötülüğünü gizler.
Kötülere gelince, dostluk sona erince,
İyiliğini gizler, kötülüğünü söyler.

Sırrı gizleyebilen insan, çok az olduğu için, sırrımızı başkalarına söylememiz uygun olmaz. Başkalarının bize söylediği gizli şeylerini de, adeta unutmalıyız, hiç kimseye söylememeliyiz! Cenab-ı Hakkın bir ismi de Settardır. Ayıpları, çirkin işleri gizler. İnsanların ayıplarını gizleyen kulunu da sever. Hadis-i şerifte, (Arkadaşının aybını gizleyen, bir ölüyü diriltmiş gibi sevap kazanır) buyuruldu. Bir sözünün duyulması, o kimseye zarar verecekse, o kimse "Bunu kimseye söyleme" demese bile, o sözü gizlemelidir! Hadis-i şerifte, (Bir kimse, etrafına bakınarak bir söz söylerse, o söz dinleyene emanettir) buyuruldu. (Tirmizi)

*
 (Komşunun tavuğu komşuya kaz, karısı kız görünür) sözü de tenkit ediliyor. 
Halbuki aynı anlamda, (Davulun sesi uzaktan hoş gelir), (Uzak yerin somunu büyük olur), (Dışı eli yakar, içi beni), (Dışı kalaylı, içi alaylı), (Görünüşe aldanmamalı) gibi sözler de kullanılmaktadır. İşin mahiyeti bilinince, görünüşe aldandığımız meydana çıkar. Mesela komşunun karısını dışarıda süslü püslü görürüz ama, evdeki durumunu bilemeyiz. Belki de evde çok pasaklı biridir. Belki de dışarıda hanım hanımcık ise de, evde kocasına kan kusturuyordur. Yahut bir erkek dışarıda çok hâlim selimdir, eve gelince aslan kesilir, dünyayı zavallı hanımına dar getirir. Onun için görünüşe göre karar vermemeli, mahiyetini iyi öğrenmeli demek istiyor atalarımız. Bir erkek, yabancı bayanlara gösterdiği saygıyı evindeki hanımına gösterse, hanımını da aynı şekilde hareket etse, o evde hiç huzursuzluk olur mu?

*
 (Düşenin dostu olmaz) sözüne de, safsata diye hücum ediliyor. 
Bu sözün devamında, hele bir düş de gör ifadesi de vardır. Elinde mal varsa, iş başında yetkili biri isen, sözün geçiyorsa, o zaman sana dost görünen çok olur. Elinde avucunda bir şey kalmamışsa, etkili görevinden de almışlarsa, sözüne değer verilmiyorsa, yalancıktan bile olsa sana dost olanı bulman güç olur. Günümüzde gerçek bu. Artık bunu kim inkâr edebilir? Asırladır bunun sayısız örnekleri görülmüş, atalarımız bunu, bir vecize olarak söylemişlerdir. Tabii aslında, herkes İslam ahlakına sahip olsa, düşenle ayakta duran, zengin ile fakir farklı muamele görmezdi. İmam-ı Maverdi hazretleri buyurdu ki: 
(Cahilin yanında susmaya mahkum olan bir âlim, zelil ve hakir duruma düşmüş olur. Esirler arasındaki bir cariyenin, cömertliği ile meşhur Hatim-i Tainin kızı olduğunu öğrenen Peygamber efendimiz, (Aziz iken [itibarlı, makam ve mevki sahibi büyük bir zat iken, bu makamdan düşerek] zelil olana, zengin iken fakir düşene ve cahiller arasında kalan âlime merhamet etmek [ve iyi davranmak]gerekir) buyurup kızı serbest bıraktırdı. [Edeb-üd-dünya]

Böyle bir ahlaktan mahrum kalan toplumlarda elbette düşenin dostu olmaz. Bu doğru sözün Allah’ı dost kabul etmemekle ne ilgisi vardır? Atalarımıza saldırmak için bahane mi aranıyor?

*
 (İki gönül bir olursa, samanlık seyran olur) sözü de gadre uğramış. 
Bu söz, Allah’a itaatsizliğe ve zinaya sevk edici imiş. Halbuki, birbirini seven iki kişi için maddenin önemi yoktur. Evleri dayalı döşeli olmasa da, kulübede olsalar da, orası onlar için saray olur. Önemli olan birbiri ile anlaşabilmeleridir. Anlaşamıyorlarsa, saray onlar için zindan olur.

*
 (Kızı olan tez kocar) sözünden sanki kız evlat kötüleniyor sanmışlar. 
Genelde kız evladı yetiştirmek, dengini bulup evlendirmek zor olur. Geleneklerimizde, oğlumuz için her kapıyı çalıp kız isteyebiliriz de, kızımız için aynı şeyi yapamayız. Bu yanlış bir şey ise de, töremiz böyle olduğu için kızı olan sıkıntılara maruz kalır. Bunun için atalarımız, (Kızı olan tez kocar) demişlerdir. Böyle söylemenin dinimize aykırı bir tarafı yoktur.

*
 (Bahtım olsaydı anam kız doğururdu) sözünden de erkek kız ayrımı yapıldığı sanılmış. Bazen, toplumda bayanlara öncelik tanındığı oluyor. Bir bayan bir işi kolayca yaptığı halde, bir erkek yapamıyor, (Bahtım olsaydı, anam kız doğururdu) diyor. Hatta bir işi yaptırmak için, (Adamını bul, adamını bulamazsan madamını bul) da derler. Bu yanlış bir iş ise de, maalesef toplumun gerçeği bu. 

*
 (Keşke anam beni doğurmasaydı) sözünü de, Allah’ın emrine karşı gelmek zannetmişler. Hazret-i Ebu Bekir, dalda bir kuş görünce, (Ne mutlu sana ey kuş, dilediğin dala konar, dilediğin meyveleri yersin, kıyamet günü hesaba çekilmez, azap görmezsin, keşke, senin gibi bir kuş olsaydım) dediği meşhurdur. Bir kere de, (Keşke bir yeşil ot olaydım da, hayvanlar beni yiyeydi, böylece, kıyamette hesaba çekilmeseydim) buyurdu. Büyük günahların sahibinin kalbinde iman varsa, azaptan sonra şefaate kavuşur. Allahü teâlâ, onlara ikram eder. Asırlar geçtikten sonra, onları Cehennemden çıkarır. Halbuki, Cehennemdekiler, yandıktan sonra, tekrar yaratılmaktadır. Hasan-ı Basri hazretleri, (Keşke ben, böyle olan kişi olsaydım) buyururdu. 

Atasözlerini savunmakla, bütün atasözlerinin ve deyimlerin muhakkak doğru olduğunu söylemek istemiyoruz. Bunların arasına karışmış uygunsuz sözler olabilir. Mesela Allah şaşırtmasın yerine, yanlış olarak Allah şaşmasın deniliyor. Bir de Allah tepen akmasındeniliyor. Dikkatli konuşmak gerekir.

*
 (Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma) sözü ile hocaların kötülendiği sanılıyor. Halbuki bu söz çok güzeldir. Hocaya olan itimadı göstermektedir. Eskiden hocalarımız, kitaba bakarak konuşurlar, kafadan bir şey söylemezlerdi. Bu sözün anlamı, (Hoca kitaptan ne söylemişse ona uymalı, kendi insanlık icabı yanlış yaparsa bizi bağlamaz) demektir. 

Hocaların gittiği yol, muhakkak dinimizin emrettiği yol olmayabilir. Çünkü Hazret-i Enes, (Ya Resulallah, yapamadığımız bir şeyi emretmeyelim mi? Kendimiz sakınamadığımız bir şeyi nehy etmeyelim mi?) diye sual edince, Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Her ne kadar iyiliğin hepsini yapamasanız ve her ne kadar kötülükten sakınamasanız da, emr-i maruf ve nehy-i münker yapın [İyilikleri emredin, kötülüklerden sakındırın]) [İhya]

Hocalarımız da bu hadis-i şerife uyarak, kendileri bazı iyilikleri yapamasa da, bazı kötülüklerden sakınamasa da, (siz şunu yapın, şundan da sakının) diyeceklerdir. (Hoca efendi, sen bunu kendin yapmıyorsun, bize niye tavsiye ediyorsun) demeye de hakkımız yoktur. Hoca dinin emrine uyarak ikazını yapmıştır. 

Evet eskiden (Hocanın dediğini yap, yaptığını yapma) deniyordu. Şimdi hocalar da bozulmaya başladı. Şimdiki insanlar, (Hocanın yaptığını yapma, dediğini de yapma) diyorlar. Elbette böyle hocalar da vardır. Kimi tesettürü inkâr eder, kimi haccı inkâr eder, kimi kurban kestirmez, kimi namaz kılmaz.
Bir hocanın ak dediğine öteki kara diyebiliyor. Bu da, kitaba göre konuşmamaktan ileri geliyor. Adam Kur’an-ı kerimi açıyor, kendine göre yorumluyor, arkasından, (İşte din budur, diğer hocaların söylediği hurafedir) diyor. Oruç kefareti diye bir şey yok diyor, sahih hadislere uydurma diyebiliyor. 

Hocaların aleyhine uydurulmuş fıkralar, sözler çoktur. Dinimiz gibi, hocanın kisvesi (elbisesi) bembeyazdır. Ufak bir kir hemen görünmektedir. Halkımız hocaların bir kusur işlememesini ister. Ufak bir hatasını büyütür. Hocalık mesleğini seçenler buna dikkat etmelidir.

*
 (Çok yaşayan değil, çok gezen bilir) sözü, sanki dine aykırı imiş gibi, boğazlananlar arasına alınmış. Köyde doğup büyümüş, hiçbir yeri görmemiş kimse ile, seyyah olarak her yeri dolaşan daha çok şeyler görmüş, daha yeni bilgiler edinmiş olabilir. Bunun anormallik neresindedir? 

*
 (Durdu durdu turnayı gözünden vurdu) sözü de insanı hırsızlığa sevk edermiş. Halbuki çok güzel bir söz. Durmasının, beklemesinin, emeğinin karşılığını gördü, nimete kavuştu demektir. Aynı anlamda, (Tekkeyi bekleyen çorbayı içer)(Sabreden derviş, murada ermiş)denmektedir. 

Tüyü bitmemiş yetimlerin hakkını yiyen, hırsızları kötülemek içindevletin malını deniz bilip, domuz gibi yiyorlar, anlamında, (Devletin malı deniz, yemeyen domuz) demişlerdir. Hırsızlık yapmayan namuslu kimselere kim domuz der ki? Bunun gibi sözler çoktur. Mesela (Yap bir hile, al bin akçe) sözü de, hile yaparak para kazananları tenkit için söylenmiştir.

*
 (Zengin arabasını dağdan aşırır, fakir düz yolda şaşırır) sözü de beğenilmemiş, rüşvete teşvik var denilmiş. 
Buluttan nem kapma diye buna mı diyorlar acaba? Zenginin imkanlarını kullanarak önemli işler yapması doğru değil mi? Yağmurlu bir günde, parası olan bir taksi tutuyor, kısa zamanda evine geliyor. Parası olmayan da belediye otobüsünü tercih ediyor, biri geliyor, dolu diye ona binmiyor, ötekini bekliyor, yağmur yağdığı için, İstanbul trafiğe felce uğruyor, hele ev ile durak arası da biraz uzaksa sırılsıklam olarak eve gelebiliyor. (Parası olan eve tez gelir, parası olmayan ıslanır, geç kalır) desek, rüşvete, hırsızlığa mı teşvik etmiş oluruz? Gerçekleri inkâr etmenin faydası yoktur. Parası olan elbette arabasını dağdan aşırır. Bu sözlerde suç aramak, öküz altında buzağı aramak gibidir.

Aziz ve zelil

Aziz; izzetli, şerefli demektir. Zelil; hor, hakir, alçak, rezil demektir.(Kullara dayanarak izzet kazanmaya çalışanı Allah zelil eder.)[Hâkim]...

Devamını oku...

Farsça terkipler

Üçü de, yanlış değildir. İmam-ür-Rabbani, Arapça söyleniş şeklidir. İmam-ı Rabbani, Farsça söyleniş şeklidir...

Devamını oku...

Allah’ın dostları

(Akılla, kıyasla din olmaz; nakli esas almak gerekir) demelidir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:(Allah İbrahim’i halil [dost] edindi.) [Nisa 125]...

Devamını oku...

Takva ve fetva

Takva, haramlardan sakınmaksa da, (Takva ve fetva) birlikte kullanılınca, takva azimetle hareket etmek, fetva ise ruhsatla amel etmek anlamına gelir. Birkaç örnek verelim...

Devamını oku...

Anahtar neyin sembolü?

O söz, büyük zatlardan birine aittir. Anahtar, sadece iyilik sembolü değildir. Barın, pavyonun, kumarhanenin anahtarı olmaz mı? Caminin de anahtarı olur, randevuevinin de anahtarı olur...

Devamını oku...

Zarf ve mazruf

Her üç söz de doğrudur. Zarf söylenir, mazruf yani zarfın içindeki anlaşılır. Zamana uymak, o zamanda yaşayan insanlara uymak, onlar gibi hareket etmek demektir...

Devamını oku...

Hizbullah kime denir?

Hizbullah, Mücadele suresinde Eshab-ı kiram için kullanılmış çok önemli bir tabirdir. Maide suresindeyse, Allah’ı, Resulünü ve müminleri dost edinenler için kullanılmıştır. İkisi de aynı anlamdadır...

Devamını oku...

Göklerin secde etmesi

Hizbullah, Mücadele suresinde Eshab-ı kiram için kullanılmış çok önemli bir tabirdir. Maide suresindeyse, Allah’ı, Resulünü ve müminleri dost edinenler için kullanılmıştır. İkisi de aynı anlamdadır...

Devamını oku...

Ebced nedir?

Ebced hesabı, her harfi bir rakamı gösteren, İslam harfleriyle yazılı sekiz kelimeden meydana gelen bir hesap sistemidir...

Devamını oku...

Farz etmek

Farz ayrı, farz etmek ayrıdır. Farz etmek, bir deyimdir. Varsaymak yani olmadığı hâlde öyle olduğunu düşünmek demektir...

Devamını oku...

Gâib ne demektir?

Farz ayrı, farz etmek ayrıdır. Farz etmek, bir deyimdir. Varsaymak yani olmadığı hâlde öyle olduğunu düşünmek demektir...

Devamını oku...

Gâib nedir?

Gâib kelimesinin birkaç manası vardır:1- Kayıp anlamındadır. (Ali, kaybettiği saatini bulmak için, gâibe [kayıp] bulma duasını okudu) cümlesindeki gâib kayıp anlamındadır...

Devamını oku...

Vatanın önemi

Dinsiz insan için bile vatan önemlidir. Vatansız devlet olmaz. Devlet olmayınca insanların yaşaması zordur. Kargaşa olur, birlik beraberlik olmaz...

Devamını oku...

Omuzu mu, omzu mu?

TDK’nin kuralı geçerli olur. Yani yanlış bile olsa, dil birliği açısından TDK’nin bildirdiklerine uymaya çalışmalıyız, ama bazı dini kelimeleri TDK yanlış yazıyor, onlara uyma mecburiyeti olmaz...

Devamını oku...

Namus nedir?

Namus kelimesinin ırz, doğruluk, kanun, din, iffet, edeb, hayâ, nizam, emniyet gibi birçok manası vardır. Birkaç örnek verelim...

Devamını oku...

Aşağılık zina

Öyle anlamak yanlıştır. Aşağılık olmayan zina da vardır denmiyor. Zina kötülenip, aşağılık bir iş deniyor. Bu şekilde söylenenlere birkaç örnek verelim...

Devamını oku...

Tâğut ne demektir?

İki âyet-i kerime meali şöyledir:
(Dinde [Cizye vermeyi kabul eden Ehl-i kitabı Müslüman olsunlar diye] zorlama yoktur...

Devamını oku...

Kavram kargaşası

Akıl, iyiyi kötüden ayıran bir kuvvettir. Hafıza gibi bilgi deposu değildir, unutmak veya hatırlamak gibi bir görevi yoktur...

Devamını oku...

Tedbirini terk eyle!

O şiir şöyledir:
Kalbin ona berk eyle!
Tedbirini terk eyle!
Takdirini derk eyle!
Mevlâ görelim neyler.
Neylerse güzel eyler...

Devamını oku...

Burnu sürtülsün

Yazıklar olsun anlamında mecazi bir ifadedir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Ramazan girip çıktığı hâlde günahları affedilmeyenin burnu sürtülsün!...

Devamını oku...

İslam demokrasisi

Demokrasi kelimesi, Yunanca dimokratia [dimos, (halk topluluğu) + kratia (iktidar)] kelimesinden türemiştir. Halkın iktidarı demektir...

Devamını oku...

Hâkimler hâkimi Allah

Allahü teâlâ, orada, (Allah hâkimler hâkimidir, öyle değil mi?) diye soruyor. Allah'ı tasdik etmemiz gerekir. (Hayır) dersek yanlış olur, Allah'ı tasdik etmemiş oluruz...

Devamını oku...

Kardeş ve abi demek

Kur’an-ı kerimde müminlerin kardeş olduğu bildiriliyor. Peygamber efendimiz, (Allah’ın kulları, kardeş olun!) buyuruyor...

Devamını oku...

Câhiller, zındıklar

S. Ebediyye kitabı yüzlerce Ehl-i sünnet âliminin kitaplarından tercüme edilerek hazırlanmış bir ilim kitabıdır. Herkesin bildiği gibi, bu tabirler hakaret için değil, tarif için kullanılıyor...

Devamını oku...

Kullanmak tâbiri

Elbette o mânâya da gelir. Mesela içki kullanmak, sigara kullanmak, uyuşturucu kullanmak denir. Hâlbuki içki içilir, sigara da içilir. Uyuşturuculardan da içilenler var...

Devamını oku...

Hacıya hacı denir

Öğünmek için, kibir için denmiyorsa, hacıya hacı denmesinin hiç mahzuru yoktur. Hattâ hacı olmayana bile ona ikram için (Hacı dayı), (Hacı baba) veya (Hacı nine) demek de caizdir...

Devamını oku...

Sorulu cümlenin mânâsı

Evet, ifadeleri kuvvetlendirmek için soru şeklinde söyleniyor. Arapçadainne, le kelimeleri de ifadeleri kuvvetlendirir. Mesela, (Vel asr innel insâne le fi husr) ifadesi, (İnsan hüsrandadır) demektir...

Devamını oku...

Mukim ve seferi

Bu söz, söyleyen kişiye göre değişir. Büyük bir zat söylemişse, tevil edilir. Dünyanın geçiciliğini, asıl yaşanılacak yerin âhiret olduğunu belirtmek için söylendiği anlaşılır...

Devamını oku...

Osmanlıcada sıfat tamlaması

Sıfat tamlamasında önce mevsuf [sıfatı bildirilecek kelime] söylenir. Mesela, Ramazan-ı şerif denir, şerif-i Ramazan denmez...

Devamını oku...

Atasözlerine düşmanlık

Bazı kimseler, atalarımızın tecrübe mahsulü kıymetli sözlerindeki incelikleri anlamadıkları veya ters anladıkları için, ceddimize dil uzatıyorlar...

Devamını oku...

Atasözlerini anlamayanlar

Yalnız atasözleri değil, hadis-i şerifleri de anlayamayan bazı sapık fikirli kimseler, bunlara da uydurma, mevzu hadis damgasını basmışlardır...

Devamını oku...

Üzümünü ye, bağını sorma

Genel olarak atasözlerinin hepsi doğrudur. Son asırda atasözü diye bazı sözler ilave edilmiş olabilir. Bunlar ceddimize leke sürülmesine sebep olmaz...

Devamını oku...

İyilikten maraz doğar

O atasözleri, bir çok ilim sahibinin onayından geçerek günümüze kadar geliyor. Onun için bütün ceddimize suizan etmek yanlış olur...

Devamını oku...

Gözden ırak olan

Hadis-i şeriftir, atasözü olarak kullanılmaktadır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki: Kalb, çok zaman his organlarına bağlıdır...

Devamını oku...

Ecdadımızın güzel sözleri

Aşağıdaki atasözlerinin hiç biri kötü maksatla söylenmemiştir. Ecdadına kusur bulmak, kıyamet alametlerindendir...

Devamını oku...

Atasözünde çelişki olmaz

Atasözlerinde çelişki olmaz. Onların doğruluğu, her asırda onaylanmıştır. Açıklamaları şöyledir:1- Damlaya damlaya göl olur // Taşıma suyla değirmen dönmez...

Devamını oku...

Her koyun kendi bacağından asılır

Yanlış anlamamalıdır! Fransa’daki bir adamın günahı, Mısır’daki bir kimseden sorulmaz. Herkesin günahı da, sevabı da kendine aittir...

Devamını oku...

Çatal kazık

Maalesef atasözü düşmanları, her atasözüne bir kulp takıyorlar. Atasözünün ne maksatla söylendiğine bakmayıp da kelimeler üzerinde duruyorlar...

Devamını oku...

İbadet de, kabahat de gizlidir

Atasözlerinin hepsi doğrudur. Fakat son asırda çıkarılanlar arasında yanlış olanlar olabilir. Atasözlerinin birçoğu hadis-i şerif mealleridir...

Devamını oku...

Yanlış atasözleri

Atasözlerimiz, her asırda doğruluğu onaylanarak bugüne kadar gelmiştir. Söyleniş maksadı bilinmeden suçlamak yanlış olur...

Devamını oku...

Önce iğneyi kendine

Bu sözün de, dine aykırı yönü yoktur. Çok güzel bir sözdür. Birini incitici bir söz söylemeden önce...

Devamını oku...

Sükût ikrardan gelir

Her yerde geçerli olmaz. Çok eskiden, Müslüman kızlar, çok edepli, çok hayâlı oldukları için, (Falancayla evlenmeyi kabul ediyor musun?) diye sorulunca...

Devamını oku...

Aykırı atasözleri

Toplumun seviyesi o kadar düşmüş ki, doğru sözleri de yanlış kabul ediyor. Aynı kişiler, veciz olduğu için hadis-i şeriflere bile uydurma diyecek kadar ileri gitmiştir...

Devamını oku...

Vesvese kötü bir hastalıktır

Vesvese, şeytanın verdiği zararlı olan şüphedir. Vesvese etmek günahtır. Günah işlememek için vesveseye hiç itibar etmemelidir...

Devamını oku...

Kötü düşünceler nereden geliyor

İnsanın kalbine, melekten, şeytandan ve kendi nefsinden de çeşitli düşünceler gelir. Melekten gelene ilham, şeytandan gelene vesvese, nefsten gelene ise hevâ denir...

Devamını oku...

Şeytanla bir âlimin münazarası

Aşağıdaki konuşmada şeytanın verdiği vesveseler hakkında yeterli bilgi verilmektedir...

Devamını oku...

İman ve vesvese

İmam-ı Gazali hazretleri buyurdu ki: 
Her insana musallat olan en az bir şeytan vardır...

Devamını oku...

Şeytanın saldırı yolları

Şeytan çeşitli yollarla vesvese vermeye çalışır. Hikmet ehli bir zat diyor ki: Şeytanın, bilhassa şu on yolla vesvese verdiğini görüp, ona göre tedbir aldım...

Devamını oku...

Şeytanın hileleri ve itirafları

İbni Abbas hazretleri anlatır:
Resulullah ile beraber iken biri izin isteyip içeri girmek istedi.
Resulullah (O İblistir) dedi. Hazret-i Ömer, (Ya Resulallah izin verin onu öldüreyim) dedi...

Devamını oku...

İblisin meleklere sorduğu sualler

Şeytanın, meleklere sorduğu sualleri, Abdülgani Nablusi hazretleri bildirmiştir.şeytan dedi ki:Kulun ibadetinin Allah’a hiç faydası olmadığı gibi, isyanının da hiçbir zararı yoktur...

Devamını oku...

Kalbe gelen düşünceler

Düşünce kalbe beş şekilde gelir:
1- Kalbe gelip gider.
2- Kalbe gelip kalır. Ama insan o işi yapmak istemez...

Devamını oku...

Namazdan sonraki vesvese

Vesvese, zararlı olan şüphe, kuruntu demektir. Hadis-i şerifte, (Vesvese şeytandandır. Abdest alırken, guslederken ve necaset temizlerken, şeytanın vesvesesinden sakının) buyuruldu. (Tirmizi)...

Devamını oku...

Kalb dönektir

Kalbe ruh, gönül de denir. Kalb, kelime olarak, bir hâlden bir hâle değişme, dönme gibi anlamlara gelir. Bir Müslüman da, çeşitli vesveselere, günahlara maruz kalabilir...

Devamını oku...

Vesvese edince

1- Niyet etmediğini bilmeyen yani yüzde yüz ben niyet etmedim diyemeyen kimse, niyet etmiş demektir, namaz sahihtir. Gusülde ve abdestte ise zaten niyet şart değildir...

Devamını oku...

Vesvese için

1- Niyet etmediğini bilmeyen yani yüzde yüz ben niyet etmedim diyemeyen kimse, niyet etmiş demektir, namaz sahihtir. Gusülde ve abdestte ise zaten niyet şart değildir...

Devamını oku...

Şeytan ve zararları

Allahü teâlâdan uzaklaştıran şeylere, şeytan denir. Şeytan üç çeşittir: İblis, nefs ve kötü arkadaş...

Devamını oku...

Vesvese ihtiyat değildir

Dediğiniz şeylerin hepsi haramdır, fakat içinde o haram maddelerin olduğu kesin bilinmedikçe, sakınmak, vesvese, kuruntu ve zararlı olur, haram olmaz, zanla kesin hüküm verilmez...

Devamını oku...

Nakli esas alan kitap

Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından nakli esas aldığı ve içinde yazarına ait düşünce olmadığı için kıymetlidir, çünkü dinimiz nakil dinidir...

Devamını oku...

Mektubat-ı Rabbani

İslam âleminde imam-ı Rabbani hazretlerinin Mektubat'ı kadar kıymetli bir kitap daha yazılmamıştır. Mektubat, üç cild olup, beş yüz yirmi altı mektubunun toplanmasından meydana gelmiştir...

Devamını oku...

Mızraklı ilmihal

Osmanlı sultanları, çok kıymetli bir eser olan Mızraklı İlmihâli, Türklerin bulunduğu her yere göndermişler; halk da dinini doğru olarak öğrenmişlerdi...

Devamını oku...