Yöneticilerin bozuk olmasında toplumun rolü var mıdır? Onları protesto için eylemler yapmak uygun mudur?

Emr-i marufla ilgili çeşitli sorular

CEVAP
Elbette toplumun rolü vardır. Onlar başka yerden gelmedi ki. Yönetici, sütün üzerindeki kaymak gibidir. Süt nasılsa kaymağı da ona göredir. Yani manda sütünün kaymağı manda kaymağı, Deveninki deve kaymağı olur. Domuz sütünün kaymağı da, domuz kaymağı olur. Demek ki, süt ne ise kaymağı da öyle olur.

Tavuktan tavuk yumurtası çıkar. Tavuktan deve kuşu yumurtası beklenmez. Her kaptan içindeki sızar. Bir hadis-i şerif meali:
(Siz nasıl iseniz, öyle idare edilirsiniz.) [Cami-us-sagir]

Yani insanlar iyi ise, iyi idareciler gelir, kötü ise kötü idareciler gelir. Ortada bir suç varsa toplumda aramalı. Toplum kötü ise, kötü idareciyi değiştirmekle iş bitmez. Gelen gideni arattırabilir. Onun için dünyadaki kötü liderlerin toplumları da kötüdür.

Eylem yapmak anarşi çıkarmak olur. Dua ederek sabretmek gerekir. Bir hadis-i şerif meali:
(Bozuk bir işi düzeltemezseniz, sabredin! Allahü teâlâ onu düzeltir.) [Beyheki]

Bir âyet meali de şöyle:
(Ey iman edenler, sabır ve namaz ile Allah’tan yardım isteyin. Çünkü Allah elbette sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]

Allahü teâlâya güvenmelidir. Sabreden zafere kavuşur.

Sual: Bir kimsenin emr-i maruf ve nehy-i münker yapmaya gücü yetse, buna hiçbir mani de bulunmasa, bu kimsenin hakkı, doğruyu bildirmemesi günah olur mu?
CEVAP
Emr-i maruf farz-ı kifayedir. Bir yerde emr-i maruf yapılmazsa, gücü yeten herkes mesul olur. Emr-i maruf çok mühimdir. Emr-i maruf yapan olmazsa, ilim yok olur. Cehalet ve sapıklık yayılır. Fitne her tarafı kaplar. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Fitne ve fesat yayıldığı, müslümanlar aldatıldığı zaman, doğruyu bilenler, herkese anlatsın! Anlatmazsa, Allahü teâlânın, meleklerin ve insanların laneti onun üzerine olsun!) [Ebu Nuaym]

(Ortalık karışır, yalanlar yazılır, âdetler ibadetlere karıştırılır ve Eshabıma dil uzatılırsa, doğruyu bilenler herkese bildirsin! Allahü teâlânın, meleklerin ve bütün insanların laneti, doğruyu bilip de, gücü yettiği halde bildirmeyene olsun! Allah, böyle âlimlerin, ne farzlarını, ne de başka ibadetlerini kabul etmez.) [Ebu Nuaym]

(Bid'atler yayılıp, sonra gelenler, öncekilere lanet ettiği zaman, doğruyu bilenler herkese söylesin! Eğer söylemeyip gizlerse, Allahü teâlânın Muhammed aleyhisselama indirdiği Kur'an-ı kerimi gizlemiş olur.) [İbni Asakir]

(Bid'atler zuhur edip, Eshabıma kötü sözler söylendiği zaman, doğruyu bilen, herkese söylesin! Söylemezse Allahü teâlâ böyle âlime lanet eder.) [Deylemi]

(Bir yerde bir kötülük zuhur edince, o kötülük men edilmezse, Allahü teâlâ azabını o kavmin hepsine birden indirir.) [Hakim]

Sual: Bir hayra, bir iyiliğe sebep olanın onu yapmış gibi sevap alacağını yazdınız. Kötülüğe sebep olan da onu işlemiş gibi günah kazanır mı?
CEVAP
Evet, iyiliğe sebep olan o iyiliği yapmış gibi sevap kazanır. Kötülüğe sebep olan da o kötülüğü yapmış gibi günah kazanır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Kötülüğe delalet eden (yol gösteren) onu yapan gibidir.)[Deylemi]

İbni Mesud hazretleri, "Bir günah işlendiğini duyduğu vakit, o günahın işlendiğine sevinirse, aynı günahı işlemiş gibi olur" buyurdu. Hadis-i şerifte de (Doğuda bir adam öldürülür de, batıda olan buna razı olursa, onu öldürme günahına ortak olur) buyuruldu. (İ. Gazali]

Sual: Önceleri namaz kılarken, uzun süre namazı terk eden eski arkadaşlarımız var. Üzülüyoruz, hiçbir şekilde mescitte veya başka bir yerde namaz kılarken görmüyoruz. Bu şekilde düşünmek su-i zan olur mu? Bunlarla ilişkilerimiz nasıl olmalıdır?
CEVAP
Namaz kılmıyor galiba diye düşünmek insanın elinde değildir. Zannını tasdik etmek ve o zanna göre karar verip hareket etmek günah olur. Namaz kılmadığı kesin tespit edilince, diğer insanlar gibi ilişkimiz olur. Başka namaz kılmayan insanlarla nasıl ilişkimiz oluyorsa bunlarla da öyle olur. Tanıdık olduğu için ilgilenmek elbette iyi olur. Onları üzmeyecek şekilde ilgilenmek, nasihat etmek, gazete vermek, kitap vermek, e-mail göndermek, ilgiyi devam ettirmek iyi olur. Laf söylemekle kimse kolay kolay yola gelmez. Bu nasip meselesidir. Ama e-mail falan gönderilir. Güzel bir yazı ise, ondan etkilenebilir, siz de bu işe sebep olmuş olursunuz. Mesela namazın önemi gönderilebilir, namaz kılmayanlar için bildirilen tehditler yazılabilir. Özel göndermek yerine umuma gönderiyormuş gibi yapılır. Maksat bir nevi gizlenmiş olur. Sitemizi de tavsiye edebilirsiniz.

Sual: Çevremdekilere örnek teşkil edebilmek için kültürümü artırmam gerekiyor. Bana bu yolda tavsiye edebileceğiniz müstesna fikirlerinize ihtiyacım olduğunu hissediyorum ve öğrettiklerinizin her kelimesi için ayrı ayrı Allah razı olsun diyorum.
CEVAP
Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını okumanızı tavsiye ediyoruz. Bu kitabı okursanız yeterli dini bilgiye sahip olursunuz. Ne din düşmanlarına aldanır, ne de din adına insanlara kötülük edersiniz. Severek okumanızı tavsiye ederiz. Ehl-i sünnet âlimlerinin kıymetli eserlerinden tercüme edilerek hazırlanmış bir kitaptır. 
Sual: "Okuldaki arkadaşlarımdan bazıları dini konularda bilgi sahibi olmalarına rağmen yaklaşık ayda bir kere içki içiyorlar. Namazı da uzun zamandır terk etmiş durumdalar. Ben onlara bazen nasihat ediyor bazen de kızıp bağırarak içki içmekten ve namaz kılmamaktan vazgeçirmeye çalışıyorum. Şimdi ben bunlarla hiç görüşmezsem onları iyice felaketle baş başa bırakmış mı olurum? Yoksa onları ikaz etmek maksadıyla görüşmeye devam etmem mi daha uygun olur? Kısaca nasıl hareket edeyim?
CEVAP
Bağırıp çağırmakla insanlar yola gelmez. Hele aynı yaştaki akran kimseler birbirinin sözünü dinlemez. Yapılacak iş, onlara doğru kitap, mesela Tam İlmihal Seadet-i Ebediyye kitabını vermektir. Bu kıymetli eser yüzlerce İslam âliminin kitaplarından tercüme edilip derlenerek hazırlanmıştır. Ehl-i sünnet âlimlerinin sözleri olduğu için severek okuyana faydalı olmaktadır. Evliyanın sözünde rabbani tesir vardır. Nasibi olanlar, bu yazıların etkisiyle kötülüklerden uzak durabilir. Onları bu kötülüğe kötü arkadaşları sürüklemektedir. Kötü arkadaşlardan uzak durmak lazımdır.

Sual: Din hakkında konuşmamak mı gerekiyor? Ya siz ne yapıyorsunuz?
CEVAP
Bizim yaptığımız gibi ehl-i sünnet âlimlerinin yazılarını, bildirdiklerini nakletmek din hakkında konuşmak değildir. Şu kitapta şöyle diyor demekte mahzur yoktur. Biz sadece ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından naklederiz. Kendi görüşümüzü din gibi ortaya koymayız. Bence, bana göre böyle demeyiz. Diyenlere de itibar etmeyiz.

Sual: Dini meselelerde, insanların yanlışları olduğu zaman, onları uyarmak istiyorum; fakat bu işi devamlı yapmak da uygun olmuyor, bunun ölçüsü nedir?
CEVAP
Ölçüsü onları üzmeden söyleyebilmektir. Mesela en kolay yolu doğru kitap vermektir.

Sual: İnsanlara yanlışlarını söylemeli mi? Söylemezsek iki yüzlü olur muyuz?
CEVAP
Eğer söylediğimizi kabul edecekse ona yanlışlarını söyleriz, kabul etmeyecekse söylemeyiz. Söylemeyince iki yüzlü olmayız.

Sual: Müslüman iken dinsizlerin etkisinde kalan bazı kimseler, dine düşman olmuşlardır. Bunlara dinimizi yeniden izah etmekte fayda var mıdır?
CEVAP
Bunlara büyük bir sabır ve sebat ile İslam dininin esaslarını onların anlayacağı bir tarzda telkin etmelidir! Kur'an-ı kerimde mealen buyuruldu ki:
(Rabbinin yoluna hikmet ile, güzel öğütlerle çağır! Onlarla en güzel şekilde tartış! Doğrusu Rabbin, yolundan sapanları daha iyi bilir.) [Nahl 125]

Bildiğimiz iyi ve doğru şeyleri bilmeyenlere en güzel tarzda öğretmek, üzerimize farzdır, Allahü teâlânın kat’i emridir. Bu vazifeye, Emr-i maruf denir. Bu bir ibadettir. İlmin zekatı, bilmeyenlere ilmi öğretmekle ödenir. Bu, çok hayırlı bir iştir. Dinimiz, âlimin mürekkebini, şehidin kanından efdal tutmakta, hayırlı iş görmeyi, nafile ibadetten üstün saymaktadır.

Hak bir söz, güzel bir öğüt kimden gelirse gelsin, güzel karşılamalı, böyle güzel bir sözü duyurduğu için Allahü teâlâya şükretmeli, söyleyene değil söyletene bakmalıdır! Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Bir kimse dini hakkında bir öğüt duysa, bu Allahü teâlânın ona ihsan ettiği bir nimettir. Buna şükretmesi ne iyidir. Şükretmezse, günahı artar, Allahü teâlânın gazabına sebep olur.) [İbni Asakir]

Sual: İslamiyet’in güzel ahlakını göstermek için, kâfirlere karşı da iyi huylu olmak ve onları incitmemek gerekmez mi?
CEVAP
Müslümanların kâfirlere karşı da iyi huylu olmaları, onları incitmemeleri gerekir. Böylece İslam dininin, iyi huylu olmayı, kardeşçe yaşamayı, çalışmayı emrettiği onlara da gösterilmiş olur. Böylece iyiliği seven insanlar, seve seve müslüman olurlar. Cihad etmek farzdır. Cihadı devlet topla, silahla yapacağı gibi, soğuk harp ile, propaganda, neşriyat ile de yapar. Her müslüman da, iyi huyları ile, iyilik yapmakla cihad yapar. Çünkü cihad etmek, insanları müslüman yapmaya davet etmek demektir. Görülüyor ki, kâfirlere karşı da, iyi huylu olmak, onları incitmemek, cihad etmek oluyor. Cihad ise her müslümana gücü nispetinde farzdır.

Sual: Bir hadiste, (Sizden her kim kötülük görürse onu eliyle düzeltsin, gücü yetmezse diliyle düzeltsin, buna gücü yetmezse kalbiyle buğz etsin. Bu imanın en zayıf derecesidir) deniyor. İmanın en zayıf noktasına düşmemek için, içki içene, kumar oynayana, insanlara zulmedene ve başka kötülükleri işleyene mani olmak mı gerekir? Mani olmazsak dil ile hakaret etmek mi gerekir?
CEVAP
Bizim gibi insanların hadis-i şerifi anlaması, açıklaması ve onunla amel etmesi caiz değildir. Bunu ancak gerçek İslam âlimleri yapar. Bu hadis-i şerifi açıklayan Abdulgani Nablüsi hazretleri Hadika isimli kitabında buyuruyor ki:
(Söz ve yazı ile emr-i maruf, âlimlerin vazifesidir. Kalb ile, dua ederek günah işleyene mani olmaya çalışmak da her müminin vazifesidir. El ile müdahale ise devletin vazifesidir.) [Ayrıca Hindiyye c.5, s.352, Kadıhan c.3, s.429, Bezzaziyye c.6, s.356]

Demek ki bizim vazifemiz, günah işleyenlere dua ederek mani olmaktır. Devletin işini bizim yapmaya kalkmamız caiz olmaz.

Sual: Zamanımızda en kıymetli amel nedir?
CEVAP
İslam Ahlakı 
kitabında deniyor ki:
Zamanımızda, amellerin en efdali, yazı ile, medya yolu ile, kâfirlere, mezhepsizlere cevap vermek, Ehl-i sünnet itikadını yaymaktır. Böyle cihad edenlere, para ile, mal ile, beden ile yardım edenler de bunların kazandıkları sevaplara ortak olurlar.

Sual: Filmlerde, piyeslerde İslâm büyüklerini temsil etmek caiz midir?
CEVAP
Talim ve islâma hizmet maksadı ile yapılan filmlerde caiz ise de, saygısızlığa sebep olabilecek hareketler, çok tehlikeli olduğu için, bunun gibi şeylerden sakınmak lâzımdır.

Papazı temsil etmek
Sual: 
Piyeslerde, bir papazı temsil etmek caiz midir?
CEVAP
Zaruretsiz caiz değildir.

Günaha razı olmamalı
Sual: Emrim altındakiler, söz dinlemeyip günah işliyorlar, günah işlenen yerlere gidiyorlar. Ben bir kere söyledikten sonra, peşlerini bırakmak uygun olur mu?
CEVAP
Peşlerini bırakmak, izin vermek demektir. Devamlı emr-i maruf ve nehy-i münker yapmak vazifemizdir. Buna razı olmamak ve peşlerini bırakmamak gerekir. En uygunu da tavır almaktır. Bu iş böyle gitmez diye gözdağı vermektir.

Din nasihattir
Sual: 
Bir hadiste, (Din nasihattir) deniyor. Din, ilahi emir ve yasakların toplamı değil midir?
CEVAP
Bu hadis-i şerif, dini tarif etmiyor, nasihatin önemini belirtiyor. Din, nasihatle, emr-i maruf ve nehy-i münker yapmakla ayakta kalır, yani din, nasihatle devam eder demektir.

Emr-i marufu terk etmek
Sual: Bir hadiste, (Emr-i maruf ve nehy-i münker yapmayan yani iyiliği emredip, kötülükten sakındırmayan bizden değildir) deniyor. Emr-i maruf yapma imkânımız yoksa ne yapacağız? Bizden değil demek kâfir mi demektir?
CEVAP
Emr-i maruf yapma imkânımız yoksa sorumlu olmayız. Ama günümüzde emr-i maruf yapmak için âlim olmak gerekmez. Muteber bir din kitabını birine vermekle emr-i maruf yapmış oluruz. Kendimiz, kitap verecek birini bulamazsak, kitap verebilen birine (Bu kitabı birine ver!) diyebiliriz. Yahut kitabın parasını verip, (Bu parayla şu kitabı al, birine ver!diyebiliriz. İmkânım yok demek geçerli bir mazeret olmaz. Bir kimsenin bir kuruşu bile olmasa, (Bana ücretsiz kitap verirseniz, ben onları dağıtırım) diyemez mi? Ücretsiz kitap verenler vardır. Ücretsiz veren de yoksa, kitap dağıtanlara dua eder. Mesela, (Ya Rabbi, ben hizmetlere maddî ve manevî yönden katılamıyorum. Bu işi maddî ve manevî şekilde yürütenlere imkân ver!) diye dua edilmelidir. Emr-i maruf yapmak isteyene Cenab-ı Hak bir yol gösterir.

Burada, (Bizden değildir) demek, kâfir demek değildir. (Bizim yolumuza uymamış olur, bizim bildirdiğimiz emr-i marufu yapmamış olur) demektir. Eğer, maddî veya manevî şekilde emr-i maruf yapma imkânı varken yapmamışsa, haram işlemiş olur. Çünkü imkânı olana emr-i maruf yapmak farzdır.

Emr-i maruf yapmak
Sual: 
Bir insanın, kendi yakınları veya komşuları açık geziyorsa, bunlara emr-i maruf yapması gerekir mi? Yapmazsa imanına zararı olur mu?
CEVAP
Elbette emr-i maruf yapması lâzımdır. İslam âlimleri, (Eğer sözü geçenlere söylemezse imanı gider) buyurmuşlardır. Çünkü imkânı olanın emr-i maruf yapması farzdır. Farza önem vermeyen kâfir olur. Fitneye sebep olacaksa, dille söylemez başka yoldan ikaz etmeye çalışır. Mesela uygun bir din kitabı hediye eder.

Salat-i tefriciyye
Sual:
 Bir abla emr-i maruf niyetiyle önüne gelene, (Sen şu zamana kadar, şu kadar salat-i tefriciyye okuyacaksın, şu kadar Yasin-i şerif okuyacaksın, şu kadar kelime-i tevhid çekeceksin, duası yapılacak) diyor. İstemeyerek almak zorunda kalıyoruz. Çok verdiği için okuyamadığımız da oluyor. Emr-i vaki ile böyle şey yapması doğru mudur?
CEVAP
Elbette doğru olmaz. Sadece (Şunlar okunacak, isteyen istediği kadar alabilir) denir. Kimse mecbur tutulmaz. Salat-i tefriciyye duası, salevattır, okumakta mahzur olmaz, ancak kitaplarımızda aynı maksatla okunan çok dua var. İlla bunu okutmaya çalışmak da doğru olmaz.

Hutbelerin konusu
Sual: 
Hutbelerde sağlığın öneminden, ağaç dikmenin faziletinden ve ticarette başarının yollarından bahsediliyor. Bunların Türkiye’de bakanlıkları vardır. Yeteri kadar görevlerini yapıyorlar. Hutbelerde, (Doğru iman nasıl olur? Nasıl iyi bir Müslüman olunur?) gibi konular niye işlenmiyor?
CEVAP
Sağlık, ziraat, ağaç dikmek, çevre temizliği ve ticaret gibi konular, dinimizin önem verdiği konulardır. Ancak iyi kötü bunlarla ilgilenenler var. Onun için, bize daha çok lazım olan konuları işlemek gerekir. Mecburen Türkçe okunan hutbelerde, vaazlarda ve dînî yazılarda, daha lüzumlu olan konular üzerinde durulmalı. Mesela, (Ehl-i sünnet itikadı, gusül, abdest, namaz, helâl, haram, bid’at) gibi konulardan bahsedilmelidir. İtikadı bozuk olanın ibadetleri boşa gider. Haram yiyenlerin, bid’at işleyenlerin ibadetleri, sahih olsa da kabul olmaz.

Sual: Bilmeyen veya yanlış yapan birine, dinin doğru olan emrini bildirmek gerekir mi?
Cevap: Kabul edeceği zan olunan kimseye emr-i maruf yapmak, nasihat etmek, dinin emrini bildirmek vaciptir. Çünkü kul hakkıdır.

Sual: Din bilgisi olmayan kimselerin yanında, dinimizin mubah olarak bildirdiği şeyleri, ısrarlı bir şekilde yapmanın zararı olur mu?
Cevap:
 Cahillerin sünnet veya vacip sanacağı mubahları yapmak, tahrimen mekruhtur. Bidat hasıl olmasına sebep olur.

“Bu dini facirlerle de kuvvetlendirir”
Sual: Müslüman olmadığı hâlde, Uhud harbinde Müslümanların safında yer alıp, Mekkeli müşriklerle harp eden olmuş mudur?
Cevap: 
Konu ile alakalı olarak Şevâhid-ün Nübüvve kitabında deniyor ki:
“Eshâb-ı kiram arasında Kazman adında bir kimse vardı. Eshâb-ı kiram Uhud savaşına gidince, o savaşa katılmamıştı. Kadınlar 'senin bizden farkın yok' deyince utanarak, gidip savaşa katıldı. Müşriklerle çok gayret göstererek savaşıyordu. Onun bu hâlini Resûlullah efendimize haber verdiler. (O Cehennem ehlindendir) buyurdu. Eshâb-ı kiram hayret ettiler. Kazman , o kadar savaştı ki, müşriklerden yedi kişi öldürdü. Kendisi de birçok yerinden yaralandı. Eshâb-ı kiramdan bazıları onu savaş sırasında yaralı hâlde görüp 'şehitlik sana afiyet olsun ey Kazman' dediler. Bunun üzerine Kazman; 'Yemin ederim ki ben din için savaşmıyorum. Kureyş'in bize galip gelerek hurma bahçelerimizi harap etmelerinden korktuğum için savaşıyorum' dedi. Yaraları ona o kadar acı veriyordu ki, kılıcını göğsüne dayayıp kendini öldürdü. Eshâbdan bazıları onun durumunu bilmedikleri için Resulullah efendimize; 'Kazman müşriklerden yedi kişi öldürdü ve şehit oldu' dediler. Resulullah efendimiz, (Allahü teâlâ dilediğini yapar) buyurdu. Sonra Kazman'ın gerçek hâlini açıklayıp, (Şehadet ederim ki, ben Allahü teâlânın Resulüyüm) buyurdu. Bundan sonra Eshâb-ı kirama dönüp; (Allahü teâlâ bu dini facir kimselerle de elbette kuvvetlendirir) buyurdu.”

Habercinin vazifesi haber vermektir
Sual: Yakınlarımıza, akrabalarımıza, doğru olan bilgileri anlattığımız veya kitap verdiğimiz hâlde kabul ettiremiyoruz. Bu durumda ne yapmalıdır?
Cevap:
 Konu ile alakalı olarak İmâm-ı Rabbânî hazretleri kendi kardeşi meyân şeyh Mevdûda yazdığı bir mektupta buyuruyor ki:
“Kardeşim! Dünya hayatı çok kısadır. Sonsuz azaplar, buna karşılıktır. Bu zamanı, lüzumsuz, boş şeyleri ele geçirmekte kullanan ve böylece sonsuz acılara yakalanan kimseye yazıklar olsun!

Kardeşim, insanlar, dünya kazançlarını bırakıp, her yerden, karıncalar gibi, çekirge sürüleri gibi yanımıza üşüşüyor. Siz ise, bir evden olmak şerefinin kıymetini de düşünmeyerek, dünyanın alçak kazançlarına, seve seve dalmaktasınız. Onlara kavuşmak için çabalıyorsunuz. (Hayâ, imandan bir parçadır) hadîs-i şeriftir.

Kardeşim! Allah adamlarının böyle toplanması ve bugün Serhend’de nasib olan Allah için toplanmalar, bütün dünya dolaşılsa, bu nimetin yüzde biri bulunmaz. Buradaki kazançlar ele geçmez. Siz, bu nimeti, boş yere elden kaçırdınız. Çocuklar gibi, kıymetli cevherleri, cam parçaları ile değiştirdiniz.

Kardeşim! Bu fırsat, bir daha ele geçmez. Fırsat bulunsa da, böyle toplantılar bulunamaz. O zaman, bu nimeti, nasıl ele geçirirsin? Elden kaçırılanı nereden bulabilirsin? Zararları, ne ile yerine koyabilirsin? Yanılıyorsunuz, yanlış anlıyorsunuz. Tatlı, yağlı lokmalara gönül kaptırmayınız! Süslü, renkli elbiselere aldanmayınız! Bunlara düşkün olmanın sonu, dünyada da, ahirette de pişman olmaktır, inlemektir. Eşin, dostların gönüllerini yapmak için, kendini belaya sokmak ve ahiretin sonsuz azaplarına atılmak, aklı olanın yapacağı iş değildir. Allahü teâlâ, akıl versin ve gafletten uyandırsın!

Kardeşim! Dünyanın vefasızlığı dillerde dolaşmaktadır. Dünyaya düşkün olanların alçaklıkları, cimrilikleri herkesçe bilinmektedir. Kıymetli ömrünü, böyle faydasız, yalancı için elden kaçırana yazıklar olsun! Haberciye ancak haber vermek düşer.”