Alâüddîn-i Attâr (Kuddise sirruh)

08/05/2023 Pazartesi Köşe yazarı R.A

2 ülkeyi içine alan 8 günlük çok güzel bir seyâhatten sonra, dün (07 Mayıs 2023 Pazar) itibârıyla Özbekistân’dan güzel yurdumuza sâlimen dönmüş bulunuyoruz. Daha önce 6 defa Özbekistân’a gelmemize rağmen, maalesef, Alâüddîn-i Attâr hazretlerini ziyâretle şereflenememiştik. Bu seyâhatimizde, elhamdülillah, onu da ziyâret etme şerefine nâil olduk.Alâüddin-i Attâr (Kuddise sirruh), Buhârâ'da yetişen en büyük evliyâdandır. Silsile-i aliyyenin on altıncısıdır. Asıl ismi Muhammed bin Muhammed Buhârî’dir. Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin damadı ve halîfesi; geçen hafta kendisinden çok kısa bahsettiğimiz Yakûb-i Çerhî’nin hocasıdır.

Zengin babası vefât edince, oğullarına mîrâs olarak çok fazla mâl kaldı. Fakat o, hiçbir mîrâs kabûl etmeyip, Seyyid Muhammed Behâeddin-i Buhârî Şâh-ı Nakşibend’e (Kuddise sirruh) talebe olmayı tercîh etti. Gidip hâlini ona arz etti ve talebeliğe kabûl buyurulmasını istirhâm eyledi. Behâeddîn Buhârî hazretleri ona nazar edip, “Evlâdım, bizim yolumuzda mihnet ve sıkıntı çoktur. Dünyâyı ve nefsini terk edebilecek misin?” buyurunca, hiç düşünmeden, “Yapmaya hâzırım efendim” dedi.

Alâüddin-i Attâr (rahmetullahi aleyh), soylu ve tanınmış bir âileye mensup olmasına rağmen, hocasının emri üzerine, kibirlenmeden, önce kardeşlerinin mahallesinde, sonra da, ağabeylerinin dükkânı önünde bağıra çağıra elma satmaya başladı. Ağabeyleri, “Bizi el âleme rezîl etme, para lâzım ise, istediğin kadar verelim, mîrâsından da fazlasını al, fakat bu işi bırak” dediler. Ağabeylerinin çeşitli îkâzlarını dinlemedi. Onlar kendisine hakâretler ederek dövdüler. Fakat o, hiçbir şeye aldırış etmedi. Hocasının emrine uymaya devâm etti.

Ertesi gün, hocası, “Artık bu iş tamâm” diyerek elma satışı işini bıraktırdı ve onu talebeliğe kabûl buyurdu.

Talebeliğe kabûl edilince, cânla-başla hizmet etti. Talebelerin arasında parmakla gösterilenlerden oldu. Hocasının kızı bülûğa erince, hocası, talebesi Alâüddînin odasına gitti. Eski bir hasır üzerinde kitap okurken gördü. Başının altına koyduğu bir tuğlasından başka bir şeyi yoktu. Hocası, “Eğer kabûl edersen, bülûğa gelmiş bir kızım var. Seninle evlendireyim” buyurdu. Alâüddin, “Büyük lutuf buyurdunuz. Fakat görüyorsunuz, hiçbir şeyim yok” dedi. Hocası, “Kızım sana takdîr edilmiştir. Rızkınızı da, Allahü teâlânın göndereceği bildirilmektedir” buyurdu. Bir müddet sonra evlendiler. Şâh-ı Nakşibend hazretlerinin hem damadı, hem de halîfesi oldu.

Alâüddin-i Attâr hazretleri anlatır:

Hocamı çok sevdim. Bir gün bana, “Sen mi beni sevdin, ben mi seni sevdim?" buyurdu. “Bu âciz hizmetçiye iltifât ederseniz, o da sizi sever” dedim. “Az bekle” buyurdu. Bir müddet sonra, kalbimde ona karşı sevgiden eser kalmadı. O zaman, “Sevginin kimden olduğunu anladın mı?” buyurdu...

Vefât edince, rüyâda gördüler. “Allahü teâlânın bize verdiği nimetler çoktur. En küçüğü şu ki: Kabrimin 40 fersah (240 km) uzaklığına defnedilmiş olan Müslümânların, şefâatim ile affolunacağı bildirildi” buyurdu.