Hizmetçisini damat seçen vali

03/02/2021 Çarşamba Köşe yazarı H.Y

Merv Vâlisi'nin gelinlik çağına gelmiş, iffet sahibi bir kızı vardı. Eşraftan çok kimse, bu kıza talip oldular. Ancak...

 

Evlat hakları -5-

Türkistan'ın Merv şehri Vâlisi Nuh bin Meryem’in, gelinlik çağına gelmiş, iffet sahibi sâliha bir kızı vardı. Şehrin eşrafından, ileri gelen zenginlerinden birçok kimse, bu kızı istediler... Vâli, meşveret edilmeye lâyık olanlarla istişare etti. Bir de Hristiyan komşusu vardı. Vâli Bey, “Komşumla da meşveret edeyim. Başka dindendir ama, yine de komşumuzdur” diye düşünüp onu çağırdı. Onunla istişare etti. Hristiyan komşu vâliye dedi ki: 

“Ey vâli! Bu işte bizden öncekilerin âdetleri vardır. Sizden öncekilerin de âdetleri vardır. Zamanımız insanlarının da âdetleri vardır. Şimdi sen serbestsin, hangisini istersen seç!”

Vâli, bu üç yolun açıklanmasını isteyince, Hristiyan komşu şöyle anlattı:

“Bizim büyüklerimiz, asîl, soylu birisini bulup kızlarını ona verirlerdi. Sizin büyüklerinizin âdeti, takvâ sahibine/haramlardan sakınana vermekti. Zamanımızdakilerin âdeti ise, zenginleri tercih etmektir. İyi soya, asalete ve kuvvetli dine itibar etmezler. Sen, bunlardan hangisini tercih ediyorsun?”

Bunun üzerine Vâli “Ben, kendi büyüklerimizin âdeti ile amel eder ve takvâ sahibini tercih ederim” diye cevap verdi...      

Vâlinin Mübârek adında, bağına-bahçesine bakan bir hizmetçisi vardı. Bir gün vali, ondan üzüm istedi. Getirdiği üzüm henüz olmamıştı, başka üzüm istedi. O da ekşi çıktı. Vali bey, "Bahçede o kadar üzüm var, niçin böyle üzüm getiriyorsun?" dedi. Mübârek; "Efendim! Ekşisini tatlısını bilmiyorum!" diye cevap verdi. Vali Bey; "Sübhanallah! İki aydır bağdasın, daha hangisinin ekşi, hangisinin tatlı olduğunu niçin bilmiyorsun?" diye çıkıştı ve "Niçin onlardan yemedin?" dedi. O da; "Siz, benden bağınızdaki meyvelerin muhâfazasını istediniz. Bunlardan izinsiz alıp yemem uygun olur mu?" cevâbını verdi...

Vâli, düşünüp araştırdı. Merv şehrinde kendi kölesinden daha müttekî ve dindar kimse bulamadı. Kızını kölesi Mübarek’e nikâh etti...

Mübarek kırk gün gelinin yanına gitmedi. Annesinin bundan haberi olunca, kocasına “Böyle sâliha bir kızı kölene verdin. O ise, günlerdir  henüz yüzüne bile bakmadı. Senin bu yaptığın nedir?” dedi.

Durumu öğrenen Vâli, kölesine gidip dedi ki: “Ey Mübarek! Sen benim çocuğuma nâz mı ediyorsun da yanına gitmiyorsun?” 

Mübarek ise şöyle cevap verdi: “Ey Müslümanların emîri! Ben sizin kerîmenize nasıl naz ederim de yaklaşmam. Ama, siz vâli olduğunuz için korktum. Bu kız sizin evinizde iken şüpheli bir şey yemiştir. Ben ise, yediğimiz lokmalara çok dikkat ediyorum. Ona helal yemek yediriyorum. Vücudunda bulunan kanının tamamen temiz olmasını istiyorum. Allahü teâlâ, bize bir çocuk verirse sâlih, iyi olmasına çalışıyorum...”

Bu cevabı işitince, Vâli daha da çok sevindi. 

Mübarek, kırk gün olunca hanımının yanına varıp zifâfa girdi. Yediği lokmalarına bu kadar ihtiyatlı olunca, Allahü teâlâ ona, Abdullah isminde bir oğul nasip etti... İşte bu seçilmiş insanların evlâdı olan Abdullah bin Mübarek, zamanında dört şeyde dünyada eşsizdi:

Birincisi, onun zamanında  dünyada onun gibi bir âlim yoktu. İkincisi, yumuşak huylu olması eşsizdi. Üçüncüsü, çok şecaat sahibi, yiğit bir kimseydi. Dördüncüsü de, çok cömert idi. [Rıyadünnâsihîn]