"Eğer kurtulmak istiyorsan Sultanımızı üzme!.."
09/08/2025 Cumartesi Köşe yazarı A.D
Bâyezid Han, Bursa'ya bir
cami yaptırmak ister. Mimarlar bugünkü Ulucami’nin bulunduğu mevkide karar
kılarlar. Ancak bir pürüz vardır!..
Yıldırım Bâyezid Han, Dördüncü Osmanlı
Sultanıdır. Murad-ı Hüdavendigar’ın oğlu ve Çelebi Sultan Mehmed’in
babasıdır. 1360'ta doğdu. Babası şehit olunca, 9 Ağustos 1388'de tahta
çıktı...
Bâyezid Han, âlimlerin sohbetlerinde bulunur, onların
Allahü teâlânın emir ve yasaklarını bildiren sözlerini canla başla kabul
ederdi. Evliyaya çok hürmette bulunurdu. Osmanlı topraklarının her
tarafında ilim yuvaları kurdu. Memleketin her tarafında cami, mescid,
darüşşifa, medrese, imaret ve misafirhaneler yaptırdı. Bunlardan en
meşhuru Bursa'da yaptırdığı Ulucami'dir... Bu caminin hikâyesi şöyle anlatılır:
Bâyezid Han, Niğbolu Zaferinde kazanılan ganimetlerle
muhteşem bir cami yaptırmak ister. Mimarlar bugünkü Ulucami’nin bulunduğu
mevkide karar kılarlar. Söz konusu arsa üzerinde evi, bahçesi olanlara başka
yerden muadil yer verilir. Hatta ceplerine birkaç kese altın sıkıştırılır gönülleri
hoş edilir... Ancak ihtiyar bir kadıncağız “Ben evimi, arsamı vermem” diye
tutturur!
Önce vezirler, sonra bizzat Sultan'ın kendisi, kadının
ayağına gider, iknaya çalışırlar. Ama o "vermem" diye diretir...
Sultan Bâyezid Han, caminin yerini beğenmiştir. Hiç
hesapta olmayan pürüz canını sıkar. Hatta divanı toplar, çözüm yolu arar.
Kadılar;
“Mal onun, satarsa satar, satmazsa zorlayamayız!”
derler. Meclis çaresizlik içinde dağılırken Bayezid Han'ın aklına damadı Emîr
Sultan hazretleri gelir. Hemen meseleyi ona anlatır.
Mübarek sadece tebessüm eder, “Acele etme!”
der ve ekler: “Bir gecede neler değişmez?”
İhtiyar kadın o gece rüyasında mahşer meydanını
görür. Annenin çocuğundan kaçtığı bir dehşet anıdır! Kalabalıkta korkunç bir
azap endişesi vardır. O arada bir dalgalanma olur. Müslümanlar âlemlere rahmet
olarak gönderilen Resulullah Efendimizin yanına koşarlar. Şefaate kavuşan
kavuşana...
Kadıncağız da niyetlenir, ama bırakın yürümeye,
kıpırdamaya mecali yoktur. Ayakları vücudunu taşıyamaz, ızdırapla yerleri
tırmalar. Feryat figan ağlamaya başlar...
İşte tam o sırada Emîr Sultan hazretleri gelir ve
sorar:
- Niçin ağlıyorsun anneciğim?
- Herkes cennete gitti, ben bir başıma kaldım
burada!
- Kurtulmak istiyor musun?
- Hiç istemez miyim?
- Öyleyse Sultanımızı üzme!
Kadın kan ter içinde uyanır ve sabahı zor eder. Ertesi
gün kendi ayağıyla gidip, Sultanın huzuruna çıkar. Arsayı eviyle birlikte
verir. Üstelik önüne konulan altınları da cami için bağışlar...
