"O, bizden ne işittiyse tereddütsüz inandı!.."

15/01/2021 Cuma Köşe yazarı A.D

Bir talebesi Hacı Bayram-ı Veli hazretlerine sorar: "Akşemseddin'in kısa zamanda icazet almasının hikmeti nedir?"

 

Bugün "İstanbul’un manevi fatihi" büyük velîlerden Akşemseddin hazretlerinin vefat yıl dönümüdür... Bu mübarek zatın soyu hazret-i Ebu Bekr-i Sıddîk’a kadar ulaşır. 1390 (H. 792) senesinde Şam’da doğdu. Yedi yaşında babası ile Anadolu’ya gelip Amasya’ya yerleşti. 15 Ocak 1460 senesinde Bolu'nun Göynük ilçesinde vefat etti...

          ***

Anadolu'da yetişen en büyük velilerden biri olan Hacı Bayram-ı Veli hazretlerinin talebelerinden biri de Akşemseddin hazretleriydi. Hacı Bayram hazretlerine bağlanışından kısa bir zaman sonra zekâsı, en önemlisi de şeyhine tam teslimiyeti sayesinde icazet [diploma] aldı ve irşadla görevlendirildi. Akşemseddin'in bu başarısı diğer talebeler arasında hasetliğe, kıskançlığa sebep oldu. Bunlardan biri Hacı Bayram hazretlerine şöyle sordu:

-Efendim, kırk yıldır talebeniz olanlar henüz halifeliğe layık görülmezken Akşemseddin'in kısa zamanda bu rütbeye ulaşmasının hikmeti nedir?

Hacı Bayram-ı Veli hazretleri şu cevabı verdi:

-Bu köse [Akşemseddin] bizde ne gördü ve işittiyse sebep ve hikmetini araştırmadan hemen inandı ve teslim oldu. Kırk yıldır hizmetimizde bulunanlar ise bizde gördüklerinin ve duyduklarının önce sebep ve hikmetini öğrenip sonra inandı ve teslim oldu. İşte aradaki fark budur!..

          ***

İstanbul’un fethinden sonraydı. Bir gün hocası Akşemseddin hazretlerini ziyarete gitti. Elini öpüp, tahtı tacı bırakıp derviş olmak istediğini söyledi. Hocası, bu teklifi reddederek, devlet işlerine memur edilen padişahın asıl vazifesini yapmamış olacağını, din-i İslam ve adaletle memleketi ve dünyayı idare etmenin daha makbul olduğunu; aksi hâlde din ve devletin zarar göreceği için, ikisinin de Allah indinde mesul olacaklarını bildirdi...

          ***

Akşemseddin hazretleri bir gün küçük oğlu Hamdi Çelebi'yi dizine oturtur. Minik yavru bülbül gibi Kur’ân-ı kerim okur. Mübârek, bir ara hanımına döner. “Biliyor musun?” der: “Aslında dünyanın mihneti, zahmeti çekilmez ama şuncağızın yetim kalmasına dayanamam. Yoksa çoktaaan göçerdim!”

Hanımı omuz silker: “A efendi” der: “Sen de son günlerde 'bu dünyadan göçeceğim, göçeceğim' deyip durursun, bir türlü göçemedin gitti yani...”

Mübarek “Peki hanım, bekle öyleyse!” deyip kalkar. Mescide gider. Talebelerine “okuyun” buyurur. Bir ara gözleri kapanır, yüzü aydınlanır. Kolları yana düşer ve berrak bir tebessüm oturur dudaklarına. Talebeleri eve koşarlar “Başınız sağolsun” derler: “Efendi göçtü!..”