İslâmiyette en kıymetli şey haramlardan kaçınmaktır!

20/12/2020 Pazar Köşe yazarı S.K

“Günah işleyenlerin, boynunu bükmesi bana, ibadet edenlerin göğsünü kabartmasından daha iyi geliyor...”

Büyük âlim ve veli İmamı Rabbani hazretleri Mektubat kitabının birinci cild 76. mektubunda şöyle buyuruyor:
Sûre-i Haşrin yedinci ayetinde mealen;
(Resulümün getirdiği emirleri alınız, itaat ediniz! Nehiy, yasak etdiği şeylerden sakınınız!) buyuruldu. Görülüyor ki, dünyâda felaketlerden, ahirette azaptan kurtulmak için, iki şey lazımdır: Emirlere sarılmak, yasaklardan sakınmak! Yasaklardan yani haramlardan sakınmaya (Vera) ve (Takva) denir. Haramlardan kaçınmak, İslâmiyyette en kıymetli şeydir. Dinin temelidir.
Haramlardan tamamen kaçınabilmek için, mubahların fazlasından kaçınmalıdır. Mubahları, lazım olduğu kadar, kullanmalıdır. Bir insan, mubah, yani İslâmiyetin izin verdiği şeylerden, her istediğini yapar, taşkınca mubah işlerse, şübheli şeyleri yapmaya başlar. Şübheliler ise, haram olanlara yakındır. İnsanın nefsi, hayvan gibi, kendine düşkündür. Uçurum yanında dolaşan, bir gün uçuruma düşebilir.
Vera ve takvayı tam yapabilmek için, mubahları lazım olduğu kadar kullanmalı. Bu kadarını kullanırken de, kulluk vazifelerini yapabilmek için kullanmaya niyet etmelidir.
Mubahların fazlasından tamamen kaçınabilmek, her vakit ve hele bu zamanda, hemen hemen mümkün değildir. Hiç olmazsa, haramlardan kaçınmalı, mubahların fazlasından da elden geldiği kadar sakınmaya çalışmalıdır. Bu işleri, haram işlemeye başlangıç bilmelidir. Allahü tealaya sığınmalı ve yalvarmalıdır. Bu pişmanlık, tevbe ve yalvarmak, belki mubahların fazlasından büsbütün sakınmak yerine geçerek, böyle işlerin afetinden, zararından korur. Büyüklerden biri buyuruyor ki:
“Günah işleyenlerin, boynunu bükmesi, bana, ibadet edenlerin göğsünü kabartmasından daha iyi geliyor.”
Haramlardan kaçınmak da, iki türlüdür: Birinci kısmı, yalnız Allahü tealanın haklarına dokunan günahlardan kaçınmaktır. İkinci kısmı, insanların, mahlukların hakları da bulunan günahlardan kaçınmaktır. İkinci kısmı, daha mühimdir.
Resulullah “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki:
(Üzerinde kul hakkı olan, mahlukların malına, ırzına dokunan, ölmeden önce halalleşsin, ödesin! Zira o gün altının, malın değeri olmaz. O gün, hak ödeninceye kadar, kendi sevaplarından alınacak, sevapları olmazsa, hak sahibinin günahları, buna yüklenecektir).
[İbni Abidin “rahmetullahi aleyh” buyuruyor ki, (Kıyamet günü, hak sahibi, hakkını affetmezse, bir dank hak için, cemaat ile kılınmış, kabul olmuş yediyüz nemazı alınıp, hak sahibine verilecektir.) [Bir dank, yaklaşık olarak, yarım gram gümüştür.]