"Sâdık talebe, hocasını yanına çeker!.."
31/10/2025 Cuma Köşe yazarı V.T
Cüneyd-i Bağdâdî hazretleri, talebesine dedi ki: "Seni ziyâret
etmek de bizim vazîfemizdir.”
Ebû Muhammed Cerîrî, Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin
talebelerinin en büyüklerindendir. Sehl bin Abdullah-ı Tüsterî hazretlerinin
sohbetinde de bulundu. 311 (m. 923)’de vefât etti. Fıkıh ilminde imâm ve müftî,
edeb ilminde mükemmel, diğer bütün ilimlerde âlim idi. Tasavvuftaki derecesi o
kadar yüksek idi ki, Cüneyd-i Bağdadî hazretleri bunun için “Zamanımızın
velîsidir” buyurdu. Hazreti Cüneyd’e vefât edeceği zaman, “Sizden sonra kimin
sohbetlerine devam edelim?” diye sordular. “Ebû Muhammed Cerîrî’ye gidin”
buyurdu.
Tasavvufun üstün hâllerine vâkıf olmakta nihâyette
olup, mürşid-i kâmil bir zât idi. Edebe riâyetinin çokluğu o derece idi ki,
yalnız olduğu hâlde bile ayaklarını hiç uzatmaz, “Allahü teâlâya karşı edebli
olmak lâzımdır” buyururdu.
Bir sene müddetle Mekke-i mükerremede kaldı. Hiç
uyumadı, konuşmadı, sırtını bir yere dayamadı ve ayağını uzatmadı. Ebû Bekr
Kettânî “Bu kadarını nasıl yapabildiniz?” diye sorunca, “Kalbimi ve
niyetimi, Allahü teâlânın râzı olacağı şekilde düzelttim. (Kalbimi riya, kibir,
ucub, düşmanlık gibi manevî hastalıklardan temizledim.) Nihâyet bu, zâhirime
tesîr etti. Âzâlarım da Allahü teâlânın beğendiği işleri yapmaya başladı. İşte,
bende görüp beğendiğin hâlin sebebi ve sırrı budur” buyurdu...
Mekke-i mükerremeden döner dönmez, hemen hocası
Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin kabrini ziyâret etti. Sonra evine döndü. Ertesi
sabah, namaz kılarken hocasını yanında duruyor gördü. Namazdan sonra, “Muhterem
efendim! Mekke-i mükerremeden dönünce bana geleceğinizi biliyordum ve sizi yormamak
için dün gelir gelmez ziyâretinize geldim” dedi. Hocası Cüneyd, “O senin
fazîletlerindendir. Seni ziyâret etmek de bizim vazîfemizdir. Sen buna
fazlasıyla lâyıksın” buyurdu. Çünkü sâdık talebe, hocasını yanına çeker.
İnsanlara vaaz ve nasîhat ettiği meclisinde, bir gün
gencin birisi kendisine, “Gönlümü kaybettim. Duâ edin de geri gelsin” dedi.
Cerîrî hazretleri gence bakıp, “Biz de aynı dertteyiz” buyurdu.
Talebelerinin arasında içinden
devamlı “Allah, Allah” diye zikreden birisi vardı. Bir gün bu gencin başına bir
hurma dalı düşüp, başı yarıldı. Başından akan kan, yer üzerinde “Allah, Allah”
yazıyordu. Anlaşıldı ki, her kabdan, içinde olan dışarı sızar...


