Bir mezhebe girmek şirk mi?

Bir mezhebe girmek şirk mi?

Sual: Hadislere, ictihada, icma’ya ve İslam âlimlerinin her Müslümanın bir hak mezhebe uyması gerektiğini bildiren kıymetli yazılarına saldıran bir mezhepsiz diyor ki:
(İslam âlimleri, Âl-i İmran sûresindeki “Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın, parçalanıp ayrılmayın” âyetine uymamış, âyete aykırı olarak mezhepler meydana çıkarmışlardır. Kur’anda namaz üç vakit iken, mezhepler beş vakte çıkarmıştır. Allah'ın kitabı varken, mezheplere uymak şirk olur.)
Kur’anda, (Âlimlere sorun, âlimlere tâbi olun) buyurulmuyor mu? Âlimlere tâbi olmak niye şirk olsun ki? Âlimler din düşmanı mı? Onlar Kur’ana uymuyor mu? Bir mezhepsizin Kur’andan anladığı, senet oluyor da, İmam-ı a'zam gibi büyük zatların, âlimlerin anladığı niye senet olmuyor? Âlimler, (Kur’anda namazın beş vakit olduğunu, Resulullah'ın ve Eshab-ı kiramın beş vakit kıldığını bildirirken, mezhepsizler niye üç vakit diyor? Kur’anda Allah, (Resulüme tâbi olun) buyurmuyor mu? Peygamber efendimiz ömrünün sonuna kadar beş vakit namaz kılmadı mı? Mezhepsizlerin, kendi anladıkları doğru oluyor da, âlimlerin ve Resulullah'ın anladıkları niye yanlış oluyor? Resulullah'ın namazı nasıl ve kaç vakit kıldığı bize ulaşmadı mı?
CEVAP
Elbette ulaştı. Bir âlimin açık olmayan bir âyetten anladığı, onun ictihadı yani mezhebi olur. Mezhepsizin de, âyetten anladığı, onun yolu yani mezhebi olur. Mezhepsiz mezhebe karşı olsa da, onun da anladığı, bâtıl da olsa bir mezheptir. Herkesin Kur’andan anladığı kendi mezhebi olur. Âlimlerin anladığına değil de, kendi anladığına uyan, kendi çıkardığı mezhebe uymuş olur. Mezhepsiz, ya bu inceliği bilmiyor veya kasıtlı olarak dinimizi yıkmak için, (Herkes Kur'an'dan anladığına uysun) diyor. İnsan sayısı kadar din çıkarmaya çalışıyor.

Kur’an-ı kerimde, (Bilenle bilmeyen bir olmaz, bilen elbette kıymetlidir) buyuruluyor. Her işte bilen kıymetlidir. Cahilin Kur’andan anladığı ile âlimin anladığı aynı olur mu? Zaten herkesin farklı görüşte olması da bu yüzdendir. 72 sapık fırka da yanlış anladıkları için sapıtmışlardır. Onlar da, (Biz Kur’andan böyle anlıyoruz) demişlerdir. Onun için bilen âlimlerin kıymeti çok büyüktür. Üç âyet-i kerime meali:
(Bilmiyorsanız âlimlere sorun!) [Nahl 43]

(Bu misalleri ancak âlim olanlar anlar.) [Ankebut 43]

(Bunun hükmünü Resule ve ülül-emre [âlimlere] sorsalardı, öğrenirlerdi.) [Nisa 83]

[Âyet-i kerimede geçen ülül-emrin âlim demek olduğu tefsirlerde yazılıdır. Peygamber efendimiz de (Ülül-emr, fıkıh âlimleridir) buyurdu. (Dârimî)]

Peygamber efendimiz ülül-emri açıklamasaydı herkes farklı bir yorum getirirdi. Peygamber efendimiz de âlimlerin önemi hakkında buyuruyor ki:
(Âlimler, Peygamberlerin vârisleridir) [Tirmizî, İbni Mace, Ebu Davud]

(Âlimlere tâbi olun! Çünkü onlar, dünya ve âhiretin ışıklarıdır.) [Deylemî]

(Âlimler, kurtuluş yolunu gösteren birer rehber ve kılavuzdur.) [İbni Neccar]

(Âlimler olmasaydı, insanlar helâk olurdu.) [İ. Maverdi]

(Bilmediklerinizi salih âlimlerden sorup öğrenin!) [Taberânî]

(Bölünmeyin, fırkalara ayrılmayın) âyetini bilenlere, yani âlimlere sorup öğreniyoruz. Bu kıymetli âlimlerden Abdülganî Nablüsî hazretleri buyuruyor ki:
Âl-i İmran sûresinin, (Allah’ın ipine sarılın, fırkalara ayrılmayın) âyeti, itikatta, inanılacak bilgilerde parçalanmayın, bozuk düşüncenize uyarak, doğru imandan ayrılmayın demektir. İtikatta ayrılmak, parçalanmak caiz değildir. Hadis-i şerifte, (Cemaatle birlikte olun! Allah’ın rızası, rahmeti, yardımı cemaatte, birliktedir. Cemaatten ayrılan Cehenneme düşer) buyuruldu. Eshab-ı kiram, günlük işleri açıklayan bilgilerde, ictihatta birbirlerinden ayrılmışlardı, fakat itikat bilgilerinde hiç ayrılıkları yoktu. (Ümmetimin ayrılığı rahmettir) hadis-i şerifi, farklı ictihadın ve farklı fıkhî mezheplerin önemini göstermektedir. (Hadîka)

Seyyid Ahmed Tahtavî hazretleri de buyuruyor ki:
Allah’ın ipi’nden maksat, cemaattir. Cemaat da, fıkıh ve ilim sahipleridir. Fıkıh âlimlerinden bir karış ayrılan sapıtır. Sivad-ı a’zam, fıkıh âlimlerinin yoludur. Fıkıh âlimlerinin yolu da, Resulullah’ın ve Hulefa-i raşidin’in yoludur. Bu yoldan ayrılanlar, Cehenneme gider. Fırka-i naciyye, bugün dört mezhepte toplanmıştır. Bu dört mezhep, Hanefî , Mâlikî, Şâfiî ve Hanbelî’dir. Bu zamanda, bu dört hak mezhepten birine uymayan, bid’at sahibi olup Cehenneme gider. (Dürr-ül muhtar hâşiyesi)

İmam-ı Beyhekî, (Müslümanlar bozulduğu zaman, önceki âlimlerin doğru yoluna sarıl! Bir kişi kalsan bile, o yoldan ayrılma!) buyuruyor. Necmeddin-i Gazzi de, (Ehl-i sünnet âlimleri demek, Resulullah’ın ve Eshab-ı kiramın gittikleri doğru yolda bulunan âlimler demektir. Sivad-ı a’zam, yani İslam âlimlerinin çoğu böyle idiler. 73 fırka içinde Cehennemden kurtulacağı bildirilmiş olan hak fırka, (Fırka-i naciyye)dir) buyuruyor.

Azılı bir mezhepsiz de, (Kendimi mezhebin ismiyle isimlendirmem, yani Hanefî’yim, Şâfiî’yim demem) diyor. Açıkça mezhepsiz olduğunu hiçbir İslam âlimine bağlı olmadığını söylüyor. Hâlbuki kıyamette her mümin, mezhebinin ismiyle çağrılır. (O gün her fırkayı imamlarıyla çağırırız) mealindeki İsra sûresinin 71. âyetini Kadı Beydâvî hazretleri, (Her ümmeti Peygamberleri ve dinde uydukları imamlarıyla çağırırız) şeklinde açıklamıştır. Ruh-ul beyan ve Tefsir-i Hüseyni’de, (Herkes, mezhebinin imamıyla, yâ Şâfiî veya yâ Hanefî diye çağrılır) diyor. Bu azılı mezhepsizin de, İbni Teymiyye ve Şevkanî gibi sapıkların ismiyle çağrılmayı istediği görülüyor. Çünkü o bunlara uymaktadır.

Ebüssüud Efendi hazretleri, (Bölünmeyin) âyetini açıklarken, (Ehl-i kitabın bölündüğü gibi parçalanıp da doğru imandan ayrılmayın! Cahiliye zamanında birbirinizle dövüştüğünüz gibi bölünmeyin!) buyurdu.

Doğru yolun, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği iman olduğunu, Peygamberimiz haber verdi. O hâlde Müslümanların, Ehl-i sünnette birleşerek, kardeş olmaları, birbirini sevmeleri gerekir. Müslümanların bu birliğinden ayrılan, bu âyet-i kerimeye uymamış olur. Bu yolda birleşir, birer kardeş olduğumuzu bilip birbirimizi seversek, dünyanın en büyük, en kuvvetli milleti olur, dünyada rahata, huzura, âhirette de sonsuz saadete kavuşuruz. Düşmanlarımızın, cahillerin ve sömürücülerin, kendi çıkarları için söyledikleri yalanlara aldanıp, bölünmemeye çok dikkat etmeliyiz! (S. Ebediyye)