Peygamber efendimize tabi olmak...

07/05/2023 Pazar Köşe yazarı S.K

İnsanın dünyada ve ahirette mesut olması için, Müslüman olması lâzımdır. Dünyada mesut olmak, rahat yaşamak demektir. Ahirette mesut olmak, Cennet’e gitmek demektir. Allahü teâlâ, kullarına çok acıdığı için, mesut olmak yolunu, Peygamberler vâsıtası ile kullarına bildirmiştir. Peygamberlerin söyledikleri saadet yoluna (Din) denir. Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği dîne (İslamiyet) denir. Peygamberlerin sonuncusu Muhammed aleyhisselâmdır. Diğer Peygamberlerin bildirdikleri dinler, zamanla bozulmuştur. Şimdi saadete kavuşmak için İslamiyet’i öğrenmekten, Muhammed aleyhisselâma tâbi olmaktan başka çare yoktur.

Cenâb-ı Hak, Muhammed aleyhisselâma tâbi olmayı, Ona uymayı çok sever. Ona uymanın ufak bir zerresi, bütün dünya lezzetlerinden ve bütün ahiret nimetlerinden daha üstündür. Hakîkî üstünlük, Onun bildirdiği İslam dinine uymak, Onun sünnet-i seniyyesine tâbi olmaktır.

[Burada sünnet kelimesi, İslamiyet demektir. (Kitâb ve sünnet) birlikte söylenince, kitâb, Kur’ân-ı kerîm, sünnet de, hadîs-i serîfler demekdir. (Farz ve sünnet) denilince, farz, Allahü teâlânın emrleri, sünnet ise, Peygamberimizin sünneti, yani emirleri demek olur.]

Ona uymak için, önce iman etmek, sonra Müslümanlığı iyice öğrenmek, sonra farzları yapıp haramlardan kaçınmak gelir. Daha sonra, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmak lâzımdır. Bunlardan sonra, mubahlarda da Ona uymaya çalışmalıdır. Mubah, yapılması emrolunmayan ve yasak da edilmeyen şeylere denir. Uyumak, helalinden çeşitli şeyler yiyip içmek, helalinden çeşitli elbiseler giyinmek gibi işler, mubahtır.

Her mümin, Peygamberimizi “sallallahü aleyhi ve sellem”, malından ve canından daha çok sever. Bu sevgisinin bir alâmeti, sünnetleri yapıp mekruhlardan kaçınmaktır. Bir mümin, mubahlarda da ne kadar Ona uyarsa, o derece kâmil ve olgun bir Müslüman olur.

Meselâ, Ona uyan bir kimsenin, gün ortasında bir parça uyuması, Ona uymaksızın, birçok geceleri ibadetle geçirmekten, kat kat daha kıymetlidir. Çünkü, (Kaylûle) etmek, yani öğleden önce biraz yatmak, Peygamber Efendimizin “sallallahü aleyhi ve sellem” âdet-i şerîfesi idi. Meselâ, Onun dini emrettiği için, bayram günü oruç tutmamak ve yiyip içmek, Onun dininde bulunmayıp senelerce tutulan oruçlardan daha kıymetlidir. Onun dininin emri ile fakire verilen az bir şey ki buna zekât denir, kendi arzusu ile, dağ kadar altın sadaka vermekten daha üstündür.

Emîr-ül-müminin Ömer “radıyallahü anh”, bir sabah namazını cemaat ile kıldıktan sonra, cemaate bakıp, bir kimseyi göremeyince sordu. Eshâbı dediler ki: Geceleri sabaha kadar ibadet ediyor. Belki şimdi uyku bastırmıştır. Emîr-ül-müminin buyurdu ki: Keşke bütün gece uyuyup da sabah namazını cemaat ile kılsaydı, daha iyi olurdu.

İslamiyete uygun olan ameli, Allahü teâlâ çok beğenir. Böyle olduğunu, Kur’ân-ı kerimin çok yerinde bildirmiştir.