“Eğer deden şefaat etmeseydi!.."

06/11/2022 Pazar Köşe yazarı A.U

Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinin torunlarından Cezîrî hazretleri, bir zaman Kâhire'ye gelmişti.

Orada biri vardı.

Adı, İbn-ül Enbâbî.

Bu kişi, evliyâ zatlardan İsmâil Enbâbî hazretlerinin torunuydu. Cezîrî hazretleri işte bu İbn-ül-Enbâbî'ye uğradı.

Ancak o, birtakım uygunsuz sözlerle bunu üzdü.

Onun da kalbi kırıldı.

Ve eve geri geldi.

O gece, çok duâlar edip, kendisine yapılan bu çirkin muâmeleyi, kalp yoluyla dedesi Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerine arz etti.

Ve kederli olarak yattı.

Gece yarısıydı.

Kapısı çalındı.

Kalkıp baktığında, İbn-ül-Enbâbî'yi gördü kapıda.

Pişmân bir vaziyette özür dileyip ellerine sarıldı ve "Ne olur beni affet. Ne emredersen yapayım" dedi.

Cezîrî sordu ona:

-Niye şimdi geldin?

O da şöyle anlattı:

-Rüyâmda, hem senin ceddin Abdülkâdir Geylânî hazretlerini, hem de benim ceddim olan İsmâil Enbâbî hazretlerini gördüm. Ama ikisi de kızgındılar!

Ve bana kırgındılar.

Çünkü sebepsiz yere seni kırmıştım.

Ceddin Abdülkâdir Geylânî hazretleri bana bakıp;

“Eğer deden İsmâil Enbâbî şefaat etmeseydi, ağır cezâya çarpılacaktın” dedi.

Sıra benim dedemdeydi.

O da bana baktı ve;

“Haydi kalk, yastığının altındaki o koca yılanı öldür!” dedi.

Korkuyla uyandım!

Yastığımı kaldırdığımda, hakîkaten çok iri bir (Yılan) görüp öldürdüm ve hemen sana geldim.

Ne olursun beni affet.