İbâdetler üç kısımdır...
27/05/2025 Salı Köşe yazarı R.A
“İbâdet”, Allahü teâlânın râzı olduğu işleri
yapmaktır. İnsanların yaratılmalarındaki maksat, Allah'ı tanıyıp O’na ibâdet
etmeleridir.
Allahü teâlâ, insanların îmân
etmelerini, verdiği nimetlere şükretmelerini, ibâdet yapmalarını, kardeşçe
yaşamalarını, sevişmelerini, birbirlerine yardımcı olmalarını istemiş ve
bunları emretmiştir. İnanan insanların da kardeş olduklarını i’lân etmiştir.
Her şeyden önce, i'tikâdı
düzeltmelidir. Ehl-i Sünnet âlimlerinin bildirdikleri i'tikâdı öğrenmek ve
buna göre inanmak lâzımdır. İ'tikâd düzgün olmazsa, kılınan namazların, tutulan
oruçların, yapılan diğer ibâdetlerin bir fâidesi olmaz. Çünkü, i'tikâdı bozuk
olanların, muhakkak Cehenneme gidecekleri hadîs-i şerîfte
bildirilmiştir. Bunun için, Ehl-i Sünnet âlimlerinin yazdıkları ilmihâl
kitaplarını alıp okumalı, doğru îmânı, harâm ve helâl olan şeyleri öğrenmeli,
bütün ibâdetleri bunlara göre yapmaya çalışmalı, harâmlardan da a’zamî derecede
sakınmalıdır. Kıymetli zamânlarda bu bilgileri okumak, öğrenmek, nâfile
namâzdan ve diğer bütün nâfile ibâdetlerden çok daha kıymetlidir.
Yüce Rabbimiz, mukaddes
kitâbında "Hanginizin daha güzel amelde bulunacağını imtihân edip
ortaya çıkarmak için ölümü de, hayâtı da yaratan O'dur…" (Mülk,
2) buyurmuştur.
Demek ki, yaşamaktan maksat iyi
işler yapmaktır. Nitekim Sevgili
Peygamberimiz "Akıllı kimse, nefsini hesâba çeken ve ölümden
sonrası için amel işleyen (hâzırlık yapan) kimsedir"
buyurmuştur. Bir kimsenin iyi veya kötü olduğu da yaptığı işlerden anlaşılır.
Bir kimse kötülüklerden kaçıyor, iyi işler yapıyorsa, o kişinin Cennete gitme
ihtimâli çoktur.
Peygamber Efendimize, insanların
en iyisinin kim olduğu sorulduğunda, "Ömrü uzun olup, ameli güzel
olandır" cevâbını vermiştir. İnsanların en kötüsünün kim olduğu
sorulunca da, "Ömrü uzun olup, ameli kötü olandır" buyurmuştur.
Kur'ân-ı kerîmde, Zâriyât
sûresinin 56. âyet-i kerîmesinde: "Ben, cinnîleri ve insanları,
ancak (beni bilsinler, tanısınlar, arz-ı ubûdiyette bulunsunlar) bana
ibâdet etsinler diye yarattım" buyurulmuştur. Demek ki, bütün
insanların yaratılmalarındaki maksat, Allahü teâlâyı tanıyıp O’na ibâdet
etmeleridir.
“İbâdet”, Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yapmaktır.
Allahü teâlânın rızâsı da, yapılmasını kesin olarak emrettiği farzları yerine
getirmekte ve yasak ettiği harâmlardan kaçınmaktadır.
Bilindiği gibi, ibâdetler
üç kısımdır: 1- Beden ile yapılanlar (Namaz ve oruç gibi),
2- Mal ile yapılanlar (Zekât, sadaka-i fıtır
ve kurbân gibi), 3- Hem beden hem de mal ile
yapılanlar (Hac ve umre gibi).
Gerek bedenî, gerek mâlî
ibâdetlerin faydaları sâdece fertlerle sınırlı değildir. Bazı ibâdetler toplum
âhengini, düzenini önemli ölçüde etkiler. Meselâ cemâatle kılınan namâzların,
sosyal ilişkiler açısından ne kadar önemli etkisi olduğunu kimse inkâr edemez.
Oruçta da bu özellik çok bâriz
(belirgin) bir şekilde gözlemlenir. Ramazân ayının manevî atmosferi içinde
yapılan her türlü sadaka ve maddî yardımlaşmanın da, nice bunalmış insanların
sıkıntı ve problemlerine çözüm ve râhatlık sağladığı herkesin bildiği bir
gerçektir.
Zekât,
sadaka-ı fıtır ve kurbânda, bunlara ilâveten sosyo-ekonomik dengeleri olumlu
yönde etkileyen çok hikmetli özellikler vardır.
