“İlimsiz zühd, kirişsiz yaya benzer!..”
31/05/2025 Cumartesi Köşe yazarı V.T
"Âlimin, âlim olmayan âbide üstünlüğü, dolunayın diğer yıldızlara
üstünlüğü gibidir."
Ebü’l-Hasen Yezdî hazretleri hadîs ve fıkıh âlimidir.
473 (m. 1080)’de doğdu. İlim öğrenmek için Bağdad, İsfehan, Kûfe ve Mekke’ye
gitti. Zamanının en büyük âlimlerinden ders alarak Şafiî mezhebi fıkıh âlimi
oldu. 551 (m. 1156)’de vefât etti. Naklettiği hadis-i şeriflerden bazıları:
“Müslümanın, Müslüman üzerinde beş hakkı vardır:
Selâmına cevap vermek, hastasını yoklamak, cenâzesinde bulunmak, davetine
gitmek ve aksırıp elhamdülillah diyene, yerhamükellah demek.”
“Bir kimse farz olan namazı kılar, fakat namazın
rükû’unu, secdesini, tekbîrini ve onda tazarrûyu (yalvarmayı) tam yapmazsa, o
kimse sermâyesini bitiren tüccâra benzer.”
“Âlimin, âlim olmayan âbide üstünlüğü, dolunayın diğer
yıldızlara üstünlüğü gibidir.”
“İlimsiz zühd, kirişsiz yaya benzer.”
“Âlimler, peygamberlerin vârisleridir. Peygamberler,
dirhem ve dinar miras bırakmadılar. Onlar, ancak ilmi miras bıraktılar. Kim
ilim alırsa bol nasîbe kavuşmuştur.”
“Allahü teâlânın Cehennemden azat ettiği
kimseleri görmek isteyenler, ilim talep edenlere baksın. Muhammed’in
(aleyhisselâm) nefsi, yed-i kudretinde olan Allahü teâlâya yemîn ederim ki,
âlimin kapısına gidip gelen talebenin her adımına, Allahü teâlâ bir senelik
ibadet (sevâbı) yazar ve her adımı için Cennette bir şehir bina ettirir. Yeryüzünde
yürüdüğünde, yeryüzü, onun için istiğfarda bulunur. Akşam ve sabah mağfiret
olunur.”
Derslerinde buyurdu ki: "Farz namazı, özrü
olmadan, vakti geçtikten sonra kılmak, yani kazaya bırakmak haramdır.
Namazı, özürsüz (yani dînimizin gösterdiği sebep olmadan) vaktinden sonra
kılmak, büyük günahtır. Bu günah, kaza edince af olmuyor. Kaza ettikten sonra,
ayrıca tövbe veya hac etmek de lâzımdır. Kaza edince, yalnız namazı kılmamak
günahı af olur. Kaza kılmadan tövbe edilince, terk günahı af olmadığı gibi,
tehir günahı da af olmaz. Çünkü, tövbenin kabûl olması için günahtan sıyrılmak
şarttır.”
"Tecemmül etmek, yani güzel
elbise giymek müstehabdır. Helâl şeylerle ziynetlenmek mübâhdır. İmâm-ı a’zam
Ebu Hanife, dörtyüz altın kıymetinde cübbe giyerdi. Talebelerine güzel
giyinmelerini emrederdi. İmâm-ı Muhammed, güzel elbise giyerdi, İmâm-ı a’zam
buyurdu ki: İmâm-ı Ömer’in yamalı hırka giymesi, Emîr-ül-mü’minîn olduğu
içindi. Güzel giyinseydi, memurları da güzel giyinirler, fakirleri,
milletten zulüm ile mal alırlardı. Resûlullah efendimiz (aleyhisselâm), bin
dirhem gümüş kıymetinde cübbe giyerdi."
