“Asıl sabır, musibetin geldiği ilk anda yapılan sabırdır!..”
01/05/2025 Perşembe Köşe yazarı V.T
“Bir kimse Allahü teâlânın emrettiği yerlere dağ kadar altın harcasa isrâf
olmaz..."
Hasen bin Alî HuIvânî hazretleri hadis âlimidir.
Urfa-Hilvan’da doğdu. Bağdat, Şam, Tarsus’ta tahsilini tamamladıktan
sonra Mekke'ye yerleşti. Vekî' bin Cerrah gibi âlimlerden hadis okudu. Kendisinden
de Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Tirmizî ve İbn-i Mâce gibi büyük âlimler
rivayette bulundular. Hulvânî 242 (m. 857)’de Mekke'de vefat etti. Naklettiği
hadis-i şeriflerden bazıları:
Peygamber Efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem)
buyurdular ki: “Ümmetimin yarısının Cennete girmesiyle şefaat arasında
muhayyer kılındım. Ben şefaati tercih ettim. Çünkü o daha şümûllüdür. Onu
yalnız takvâya erenler için sanmayın, o aynı zamanda hatâya düşen günahkârlar
içindir de.”
“Sizden herhangi birisinin, yemek sofrası misâfirinin
önünde bulunduğu müddetçe, melekler onun için istiğfar ederler.”
“Gençlerin en hayırlısı, kendisini yaşlılara benzeten,
ihtiyârların en fenâsı da kendisini gençlere benzetendir.”
“Namazını zayi ettiği hâlde Allaha mülâki olan
kimsenin, diğer iyiliklerine Allah değer vermez.”
“Bir kimse Allahü teâlânın emrettiği yerlere dağ kadar
altın harcasa isrâf olmaz. Bir dirhem gümüşü veya bir avuç buğdayı haram olan
yere vermek isrâf olur.”
“Asıl sabır, musibetin geldiği ilk anda yapılan
sabırdır.”
“Benden sonra öyle hükûmetler olur ki, benim yolumdan
ayrılırlar. Kalpleri şeytan yuvasıdır. Bunlara da itaat ediniz! Karşı
gelmeyiniz! Sizi döğse de, mallarınızı alsa da karşı
gelmeyiniz!" Yâni, zâlim olan, malınıza, canınıza saldıran hükûmete
de isyân etmeyiniz. Fitne çıkarmayınız. Sabredip, ibâdetiniz ile meşgûl olunuz.
Şehir içinde fitneden kurtulamazsanız, ormana sığınınız. Fitnecilere karışmamak
için, ormana gidip, ot, yaprak yemek zorunda kalırsanız, ormanda kalınız da,
fitnecilere karışmayınız!”
“Kişinin yediğinin en helâli, el emeği ve meşrû, olan
alışverişten temin ettiği kazancıdır.”
“Cennet ehli Cennette yerleştikten
sonra, artık dünyâdaki dost ve kardeşler birbirini görüp, görüşmek arzu
ederler. Bu sırada, her ikisinin de üzerine oturdukları taht harekete geçer.
Birisi gider ve diğeri gelirken yolda buluşur, sohbet ederler. 'Falan gün,
falan yerde yaptıklarınızı hatırlar mısınız?' şeklinde konuşurlar, 'Orada
duâ ettik de, Allahü teâlâ bizi mağfiret etti' derler.”
