Dört mezhebin itikâdı birbirinin aynıdır

11/05/2020 Pazartesi Köşe yazarı V.T

Dört mezhebden birinin îmân ve fıkıh bilgilerine uyan bir Müslümân Ehl-i sünnettir.

 

Süleyman ibn-i Battal Batalyûsî hazretleri Mâliki fıkıh âlimidir. Endülüs’te (İspanya) Batalyûs’ta (Badajoz) doğdu. Kurtuba'da(Cordoba) tahsil gördükten sonra İlbîre'ye (Elvira) yer­leşerek talebe yetiştirdi. 402 (m. 1011)’de vefat etti. Bir dersinde şunları anlattı:

Yeni Müslümân olan kimsenin veyâ âkıl ve bâliğ olan Müslümân evlâdının, evvelâ (Kelime-i şehâdet) söylemesi ve bunun manasını öğrenip, inanması lâzımdır. Sonra, Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri itikâd, yani îmân edilmesi lâzım olan bilgileri öğrenip, bunlara inanması lâzımdır. Sonra Ehl-i sünnetin dört mezhebinden birinin kitaplarında yazılı olan fıkıh bilgilerini, yani İslâmın beş şartını ve helâl, harâm olan şeyleri öğrenmesi ve bunlara inanması ve uygun yaşaması lâzımdır. Bunları öğrenmek ve uymak lâzım olduğuna inanmayan, ehemmiyet vermeyen mürted olur. Yani kelime-i şehâdet getirerek Müslümân olduktan sonra, tekrar kâfir olur.

Dört mezhebin itikâdı birbirinin aynıdır. Dört mezhebden birinin îmân ve fıkıh bilgilerine uyan bir Müslümâna Ehl-i sünnet veyâ Sünnî denir. Dört mezhebden birinde olmayan kimsenin îmânı bozulur. Yâ, bid’at sâhibi Müslümândır, yâhut mürted olur. Bunun her ikisi de tövbe etmeden ölürse, muhakkak Cehenneme girecektir. Bir iş yaparken, özrü hâsıl olup, bu işin kendi mezhebindeki şartlarından birine uyması güçleşen kimse, bu işi, dört mezhebden herhangi birindeki şartlarına uyarak yapar. Bu ikinci mezhebin, bu iş için olan şartlarının hepsine uyması lâzım olur. Bu şartlardan birine uyması zor olur, fakat kendi mezhebinde kolay olursa, bu işi yapması sahîh olur. Kendi mezhebinde de zor olur ise, kendi mezhebindeki birinci şartı yapmaması câiz olur.

Resûlullahın “sallallahü teâlâ aleyhi ve sellem” vefâtında hayâtta bulunan binlerce Sahâbînin her biri müctehid idi. Dört mezhebden birini taklîd etmekte zorluk hâsıl olduğu zamân, Eshâb-ı kirâmdan birinin ictihâdına uygun olan ibâdetimiz sahîh olur. Tevbe sûresinin 102. âyet-i kerîmesinde meâlen, (Muhâcirînin ve Ensârın önce olanları ve bunlara tâbi olanlar, Allahü teâlâdan râzıdır. Allahü teâlâ da onlardan râzıdır. Onlara Cennetleri hâzırladım. Burada sonsuz kalacaklardır) buyurulmuştur.

Eshâb-ı kirâmdan (rıdvânullahi teâlâ aleyhim ecmaîn) herhangi birine tâbi olanın sonsuz saadete kavuşacağı bu âyet-i kerîmeden de anlaşılmaktadır.