Kurbân ibâdeti hakkında...

12/06/2023 Pazartesi Köşe yazarı R.A

Bilindiği üzere kurbân ibâdeti, dünyâya gönderilen ilk insan ve aynı zamanda ilk Peygamber olan Hazret-i Âdem’den (aleyhisselâm) beri bilinen ve yapılagelen bir ibâdettir.

Kurbân ibâdeti, Kur’ân-ı kerîmde [Bakara Sûresi, 67-71, 196; Mâide Sûresi, 2, 27, 95, 97, 103; Hac Sûresi, 34, 36-37; Sâffât Sûresi, 102-107; Fetih Sûresi, 25; Kevser Sûresi, 2] muhtelif yönleriyle beyân buyurulmaktadır. Bu konuda, Peygamber Efendimizin de birçok hadîs-i şerîfleri vardır.

İslâm âlimleri de, gerek konuyla alâkalı âyet-i kerîme tefsîrlerinde ve hadîs-i şerîf  şerhlerinde, gerekse fıkıh  kitaplarında kurbân hakkında çok değerli bilgiler vermişlerdir. 14 asırdan beri de, kurbânla mükellef olan bütün Müslümânlar bu ibâdeti yapagelmişlerdir.

İnsanlar, en büyük ve en son Peygamber olan Sevgili Peygamberimiz Hazret-i Muhammed (aleyhisselâm) tarafından teblîğ edilmiş olan îmân, ibâdet ve ahlâk esâsları ile, ma’nen ve mâddeten yükselmeye, üstünlük ve şeref sâhibi olmaya, dünyâ ve âhiret saâdetlerine kavuşmaya da’vet edilmişlerdir.

Böylece insanlar, âlemlerin ve bütün mahlûkların yaratıcısı olan ve bütün ni’metleri, iyilikleri gönderen Allahü teâlâya ibâdet etmeye, ancak O’na boyun bükmeye, O’na duâ etmeye, O’ndan yardım istemeye, O’na sığınmaya çağırılmışlardır. Nitekim Allah’a kulluk hakkında, Kur’ân-ı kerîm’de meâlen, “Yalnız Sana ibâdet (kulluk) ederiz ve yalnız Sen’den yardım isteriz” (Fâtiha sûresi, 4) buyurulmaktadır.

Ma’lûm olduğu üzere, “Cinnîleri ve insanları, ancak (beni bilmeleri, tanımaları) bana ibâdet etmeleri için yarattım” (Zâriyât, 56) âyet-i kerîmesinde belirtildiği vechile, Allahü teâlâya ibâdet için yaratılan insanlar, Allahü teâlânın râzı olduğu işleri yaparlarsa, “İbâdet” etmiş olurlar. Allahü teâlânın rızâsı da, yapılmasını kesin olarak emrettiği farzları yerine getirmekte ve yasak ettiği harâmlardan kaçınmaktadır.

Bilindiği gibi ibâdetler üç kısımdır: 1- Beden ile yapılanlar (Namaz ve Oruç gibi), 2- Mal ile yapılanlar (Zekât, Sadaka-i Fıtır ve Kurbân gibi), 3- Hem beden, hem de mal ile yapılan (Hac ve Umre gibi) ibâdetlerdir.

Müslümânlara bedenî ve mâlî ibâdetlerden bazıları, Hicretin ikinci yılında emredildi. Hicretin 2. yılı olaylarından biri, müdâfaa için cihâda izin verilmesidir.

Kıblenin Kâ’be-i muazzama, Mescid-i harâm olduğunu bildiren Bakara sûresinin 144. âyeti nazil olunca, Müslümânların kıblesi, Kâ’be-i şerîfe oldu.

Kıblenin Kâ’be-i muazzama olmasından bir ay ve hicretten de 18 ay sonra, Şa’bân ayının 10. günü, Bedir gazâsından da bir ay önce, oruç farz kılındı.

Yine o senede (Hicretin 2. senesinde), Ramazân ayında, “Terâvîh namazı” kılınmaya başlandı ve “Sadaka-i fıtır” vermek vâcip oldu. 

Kezâ hicretin 2. senesinde Ramazân ayında “Zekât vermek” de farz oldu.

Yine hicretin 2. yılında Zilhicce ayında, “Kurbân kesmek” ve “Bayram namazı” kılmak vâcip oldu.