Talebesine talebe olan Beykozlu Muallim!..

03/09/2022 Cumartesi Köşe yazarı A.D

Beykozlu Muhammed bin Receb Efendi sıbyan mektebinde (ilkokul) muallimlik (öğretmen) yapmaktadır. Aynı isimde bir talebesi vardır...

 Muteber kitaplarda edep; güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, hayâ, nezaket, zarafet olarak tarif edilir... Mesela terbiyeli çocuk, edepli çocuk demektir. Hadis-i şerifte, (Evladınızı edepli, terbiyeli yetiştirin) buyuruluyor. Dinimiz, baştan başa edeptir. Peygamber efendimiz, bir kimsenin yanında iki diz üzerine oturur, ona saygı olmak için mübarek bacağını dikip oturmazdı... 

Hiçbir biedep vasılı ilallah olamamıştır. Yani hiçbir edepsiz, Allahü teâlânın velî kulu, sevgili kulu olamamıştır...

Büyük İslâm âlimi Hüseyin Hilmi Işık "kuddîse sirrûh" buyurdu ki: "Edeb, haddini bilmektir, terbiyedir, tevâzudur."

         ***

Beykozlu Muhammed bin Receb Efendi sıbyan mektebinde (ilkokul) muallimlik yapmaktadır. Zaman zaman çocukları etrafına toplar, veliyullahın menkıbelerini anlatıp Allah dostlarının muhabbetini aşılar. "Allahü tealanın öyle sevgili kulları vardır ki mertebelerini kendileri de anlayamazlar. Bu yüzden her gördüğünü Hızır, her geceyi Kadir bilin” der...

Talebeler arasında Muallim Receb Efendi'nin bir adaşı vardır ki kıssaları soluk almadan dinler ve bunları bir kenara yazar... Mektep yolu üzerinde bir dere vardır ki onu tek kişinin geçebileceği eğreti bir köprü ile aşarlar. Mübarek çocuk bir sabah okula gelirken karşıdan nur yüzlü bir ihtiyarın köprüye yaklaştığını görür ve “siz buyurun efendim” deyip kenarda durur. İhtiyar "yol hakkı senin evladım buyur geç" deyince çocuk "Efendim biz ailemizden ve hocalarımızdan her yerde büyüklere hürmet edin, dualarını alın, diye öğrendik. Buyurun..." der... Bu edep ve saygı mübarek zatın çok hoşuna gider. Elini çocuğun omzuna koyar, saçlarını okşar. Bir an göz göze gelirler, aman ya Rabbi o nasıl teveccüh? Kalbi "Allah, Allah..." diye zikretmeye başlar...

Okuluna vardığında Muallim Receb Efendi talebesindeki bu değişikliği hemen fark eder... Çocuğun yüzündeki nuru, tavırlarındaki olgunluğu tez yakalar. O güne kadar halledemediği pek çok müşkülü ona sorar, net ve doyurucu cevaplar alır ve buna hiç şaşmaz. Zaten ne zamandır kendine "ledün ilmi"ne vâkıf bir mürşid aramaktadır, tereddütsüz "talebesine talebe olur" ondan feyiz almaya başlar...

Gelgelelim çocukcağız bu evliyalık yükünü kaldıramaz! Henüz on yaşındayken vefat eder ve Beykoz Anarlık Kabristanına defnedilir...

Muallim Receb Efendi evladını kaybetse ancak bu kadar yanar. Ayrılık acısı içine oturunca nurlu çocuğun ne büyük bir nimet olduğunu daha iyi anlar. Talebesinin hasretiyle kavrulur ve koca bir "divan" yazar. Adını da "Nevha-tül-uşşak=Âşıkların feryadı, iniltisi" koyar...