Verdiğini az gören kimse cömerttir!..

06/04/2021 Salı Köşe yazarı V.T

"Cömert verdiğinden utanan, onu az gören, söylemek ve hatırlamaktan sıkılan kimsedir.”

 

Ca’fer bin Ahmed el-Mukrî hazretleri evliyânın büyüklerindendir. 378 yılında Nişâbûr’da vefât etti. Mimşâd Dîneverî, Ebû Ali Rodbârî ile sohbet etti ve onlardan ilim öğrendi. Buyurdu ki:

"Fütüvvet, insanların fazîletlerini, noksanlarıyla beraber kabul etmektir.”

“Cömert, ihsân ettiğine muttali olan veya hatırlayan değildir. Cömert verdiğinden utanan, onu az gören, söylemek ve hatırlamaktan sıkılan kimsedir.”

“Kardeşim Ebû Abdullah’ın şöyle dediğini işittim: Abdullah-ı Harrâz’ın sohbetinde iken, (Bana ne yapmamı emredersiniz?) diye sorduğumda, şu cevâbı verdi: Farzların edasında hırslı olmanı, Müslümanlara hürmette bulunmanı, kalbine gelen düşüncelerden doğru olmayana iltifât etmemeni isterim.”

“Allahü teâlânın evliyâsından, sizi hatırlamasını, hatırında tutmasını talep etmeyiniz. Bilâkis, siz devamlı olarak o velîyi hatırınızda tutmaya gayret ediniz. Çünkü, sizin yanınızda o ne ise (siz onu ne kadar çok hatırlar iseniz) onun yanında siz de öylesiniz (o da sizi o kadar hatırlar).”

“İnsanın Allahü teâlâyı tanıması kolaydır. Çünkü Allahü teâlâ her türlü kemâl ve cemâl sıfatlarıyla ma’rûftur, tanınmaktadır. Fakat, insanın, kendisi gibi yiyip içen, görünüş itibarıyla kendisine benzeyen bir velîyi tanıması, anlayabilmesi çok zordur.”

“Allahü teâlâdan korkan, haram ve şüphelilerden çok sakınan, emirlere tam uyan kimse, Allahü teâlânın kendisini koruduğu kimsedir.”

“Dünyâsını düzeltmek veya âhiretini düzeltmek için değil de, yalnız Allahü teâlânın rızâsı için çalışan kimseyi, Allahü teâlâ ıslâh eder, düzeltir.”

“Allahü teâlâya yemîn ederim ki, üstünlük ve şerefi, mahlûklardan bir şey beklememekte buldum. Bir gün köpek gördüm. Yanımda bulunan emeği, yemesi için önüne koydum, hiç iltifât etmedi. Ben bu hâline hayret derek, ekmeği ağzına yaklaştırdım. Yine hiç iltifât etmedi. Yani mahlûklardan bir şey beklemiyor ve mahlûklardan gelen bir şeyi kabul etmiyordu, o sırada gizliden bir ses duydum: 'Köpeğin, kendisinden daha zâhid olduğu kimseye yazıklar olsun!' diyordu.”

“İnsanların bağlandıkları çok sebepler, vâsıtalar vardır. Bizim sebeplerimiz: İmân ve takvâdır.” 

“Eğer memleketlerin halkı (küfür ve isyândan vazgeçip) imân etseler, takvâ sahibi olsalardı (Allahü teâlâdan korksalardı), muhakkak ki, üzerlerine semâdan (yağmur yağdırarak) ve yerden (bitki bitirerek) bereketler açardık. Fakat onlar, peygamberleri yalanladılar. (Küfür ve isyanı) tercih etmeleri sebebiyle biz onları azapla yakalayıverdik” (A’râf-96) meâlindeki âyet-i kerîmeyi okudu.