Fakir, her şeyiyle Hakka yönelen kimsedir...
22/09/2025 Pazartesi Köşe yazarı V.T
Nefsten gelen arzu ve maksatları bırakmak, Allahü teâlâya kavuşmaya
sebeptir.
Ahmed bin Muhammed Sa’dan hazretleri evliyânın
büyüklerindendir. Bağdâdlıdır. Cüneyd-i Bağdadî’nin sohbetlerinde yetişti.
Sonra İran’daki Rey şehrinde meşhur âlimlerden istifade ederek büyük âlim oldu.
Uzun müddet Tarsus’ta oturdu, konuşma ve hâlindeki kemal sebebiyle Bizans
İmparatoruna elçi olarak gönderildi. Sohbetlerinde buyurdu ki:
“Kim evliyâ ile sohbet ederse, nefsini, kalbini ve
malını hiç düşünmeden sohbet etsin. Ne zaman bu sebeplerden; nefs, kalb ve
maldan birisine meylederse, maksadına kavuşamaz. (Allahü teâlâya vasıl
olamaz.)”
“Kim, rivâyet yoluyla gelen ilim (din bilgileri) ile
amel ederse, dirayet ilmine vâris kılınır. Kim, dirayet ilmi ile amel ederse,
riâyet ilmine vâris kılınır. Kim, riâyet ilmi ile amel ederse, Allahü teâlâya
giden yola kavuşturulur.”
“Allahü teâlâdan ümit ettiği şeyler üzerine sabreden,
O’nun fadl ve ihsânından ümid kesmez. Kim bir şeyi kulağı ile dinlerse, o
dinlediğini başkalarına anlatır. Kim kalbi ile dinlerse, onu anlar ve kabûl
eder. Kim işitip, öğrendiği ile amel ederse, hidâyet bulur ve başkalarının
hidâyete kavuşmasına sebep olur.”
“Nefsten gelen arzu ve maksadları bırakmak, Allahü
teâlâya kavuşmaya sebeptir.”
“Hakîkatler zuhur etmeye başladığı zaman, fehmin
(anlayışın) ve ilimlerin eserleri silinir.”
“Rûhlar, nûrdan yaratıldı ve karanlık heykellere,
yani bedenlerde yerleştirildi. Rûh kuvvetli olursa, akıl ile hemcins olur
ve ona Allahü teâlânın nûrları yağmaya başlar. Nefsin zulmeti gider. Böylece
nefs, akıl ve rûhun nûrlarıyla rûhanî bir varlık olur ve nefs, rûh ile beraber
aklın emrine, yoluna girer. Rûhlar ise gelmiş oldukları gayb hazînelerine
dönerler ve kaderin akışını öğrenirler. Rûh, kaderden cereyan eden şeylere
muttali olunca, (öğrenince) kaza ve kaderden gelen her şeye tam rıza hâli hasıl
olur. İşte bu, rûhun hallerinin latifelerinden birisidir.”
“Sûfî olan kimse, gösteriş ve
şöhretten uzaktır. Fakîr (her şeyiyle Hakka yönelen kimse), esbâbı, sebepleri
unutan, her şeyi Allahü teâlâdan bilendir. Sebebi unutmak, fakîrlik ismini icab
ettirir. Bu sebeple, fakîr olan kimsenin Allahü teâlânın râzı olduğu yolda
ilerlemesi kolay olur. Sûfî’nin safası; gönlünün hoşluğu, şöhret ve gösterişi
unutmasıdır. Bu hâle tasavvuf denir.”
