Namaz, nimetlere teşekkür etmektir
17/12/2025 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Namaz, bütün varlığımızla kendisine medyûn-u
şükran olduğumuz Rabbimize karşı bir saygı duruşudur.
Namaz, bizlere
sayısız nimetler veren, affı ve merhameti bol olan Rabbimize karşı bir şükran-ı
nimettir. Varlığımızı, hayatımızı, varlıkta kalışımızı, hayatta kalmak için
muhtaç olduğumuz gıdalarımızı, sularımızı, ışıklarımızı, nefeslerimizi
kendisine borçlu olduğumuz Rahman ve Rahim olan Allah'a karşı, hem sözlü hem
fiilî hem aklî, hem de kalbî şükranlarımızı arz etmek kadar vicdanı rahatlatan
bir şey yoktur. Bu açıdan bakıldığında, namazın bir fıtrat vazifesi, yaratılış
hamurunda var olan bir hayat mayası olduğu anlaşılır. (Yalnız sana kulluk ederiz ve yalnız
senden yardım isteriz) münâcâtı, gerçekten kulun
Yaradanına karşı çıkması gereken bir yakarış, bir yalvarıştır.
Namazın
Arapçadaki adı olan "Salât" kelimesi, "Sıla-i
rahîm" dediğimiz ifadedeki "sıla" ile
aynı kök harflerini paylaşmakta ve "buluşmayı, kavuşmayı" çağrıştırmaktadır.
Bu ise namazın, âciz bir kul olan insanı, her şeye gücü yeten hakiki dosta,
yüce Mevlâya kavuşturan kutsal bir vesile olduğunu, hatta bizzat bir vuslat
olduğunu göstermektedir...
Namaz, bütün
varlığımızla kendisine medyûn-u şükran olduğumuz Rabbimize karşı bir saygı
duruşudur. Şuurlu bir varlık olarak insanın kendi Yaratanına karşı duyduğu
sevgi ve saygıdan daha büyüğü düşünülemez. Her şeyimizle kendisine borçlu
olduğumuz Rabbimize karşı medyûn-u şükran olduğumuzu idrak etmekten daha
değerli bir hakikat olamaz. “İnsan, ihsanın-iyiliğin kulu-kölesidir” şeklindeki
prensip penceresinden insanın vicdanına baktığımız zaman, onun kendisini
yaratan yüce Rabbine karşı ne kadar derin bir muhabbet ve hürmet beslediğini,
ne kadar minnettar olduğunu görebiliriz.
Hiç şüphe yok ki, manevî-ruhî, aklî, vicdanî yönden bir moral
garantisi ve cennetin bir anahtarı hükmünde olan namaz ibadetini yerine getiren
bir insanın, halis bir niyetle dünyevî işleri de ibadet hükmüne geçer. Yeter ki
cami içerisinde, seccade üzerinde Allah’ın rızasını gözeten kulluk ahlâkı,
hayat mescidindeki sosyal hayatta da gözetilsin.
Allah'a ve âhiret hayatına iman eden bir kimsenin hayatında,
namazın ne kadar önemli olduğunu şöyle bir misalle ortaya koymak mümkündür:
“Günde
sekiz saat aynı işte çalışan iki kişiden namaz ve ibadetini yapan kimse, normal
maddi ücretini dünyada almakla beraber, cennet gibi ebedî bir saâdeti de
kazanmış olur. Allah’a karşı görevini yerine getirmeyen kimse ise, ibadet
etmemekle fazla bir maddi kazancı elde etmeyeceği gibi, cennet gibi bir serveti
kaybetme riskiyle de karşı karşıyadır.”
Yüce Rabbimiz yapılan işin fazlalığına değil, koyduğu değer
ölçülerine göre kaliteli olup olmadığına bakar. Namaz ise, bu kaliteyi sağlayan
en önemli değer ölçüsü ve sağlam bir kalite kontrol mekanizmasıdır. “Cenab-ı
Hakkın rızası bahâ ile değil, bahâne ile tahsil olunur” sözü
bunu anlatıyor...


