Bu dünya bir imtihân yeridir

22/04/2024 Pazartesi Köşe yazarı R.A

Bu imtihânda muvaffak olmak için, farz kılınan ibâdetleri yapmak, yasaklanan şeylerden kaçınmak lâzım ve şarttır.

Ayların sultânı olan Ramazân-ı şerîf ayını da uğurladık. Bu dünyâ, bir imtihân yeridir. İnsanlar, bu dünyâya imtihân için gönderilmişlerdir. Bu imtihânda muvaffak olmak için, İslâmiyetin emrettiği gibi inanmak ve farz kılınan ibâdetleri yapmak, yasaklanan şeylerden kaçınmak lâzım ve şarttır.

 

Yüce Rabbimiz Kur'ân-ı kerîmde, Mülk sûre-i celîlesinin 2. âyet-i kerîmesinde: "Hanginizin daha güzel amelde bulunacağını imtihân edip ortaya çıkarmak için ölümü de, hayâtı da yaratan O'dur…"  buyurmuştur.

 

Hakîkatte, bütün insanların yaratılmalarındaki maksat, Allahü teâlâya ibâdet etmeleridir. Nitekim Allahü teâlâ, Kur’ân-ı kerîm’inde, Zâriyât sûresinin 56. âyet-i celîlesinde meâlen: “Cinnîleri ve insanları, ancak (beni bilmeleri, tanımaları), bana ibâdet etmeleri için yarattım” buyurmuştur. Yine Allahü teâlâ buyuruyor ki:

 

(Ey Resûlüm!) De ki: Duânız [îmânınız, ibâdetiniz, kulluk ve yalvarmanız] olmasa, Rabbim size ne diye değer versin?....." [Furkân, 77]

 

Allahü teâlâ, bütün kullarının, kendisini tanımalarını, bilmelerini, O’na, gönderdiği Peygamberlerine ve kitaplarına, diğer îmân esâslarına îmân etmelerini, ibâdet yapmalarını, verdiği ni’metlere şükretmelerini, güzel ahlâka sâhip olmalarını, kendi aralarında kardeşçe yaşamalarını, birbirlerine yardımcı olmalarını  istemiştir.

 

Aslında bizler, Allahü teâlânın lutfettiği çok büyük ni’metlere sâhibiz. Allahü teâlâ, insanlara muhtâc oldukları her türlü ni’meti lutfetmiştir. Akıl, vücut uzuvları, eşler, çocuklar, hava, su, kâinâttaki her şey, insanların hizmetine verilmiştir. Bu ni’metler sayılamıyacak kadar çoktur. Bu konuda 2 âyet-i kerîme vardır:

 

“O, size, istediğiniz her şeyden verdi. Allah'ın ni’met[ler]ini sayacak olsanız, sayamazsınız. Doğrusu insan çok zâlim, çok nankördür!” [İbrâhîm, 34]

 

“Hâlbuki Allah'ın ni’met[ler]ini teker teker saymaya kalkışsanız, onları sayamazsınız. Muhakkak ki Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhametlidir.” [Nahil, 18]

 

Makâmı olan makâmından, mâlı olan mâlından, ilmi olan da ilminden, diğer insanları faydalandırmalıdır.

 

Her gün, en iyi işleri yapmaya çalışmalıdır. Tâbiîn-i kirâmın en önde gelenlerinden, müfessir, muhaddis, mütekellim, mutasavvıf Hasan-ı Basrî (rahmetullah aleyh), "Sizin, bugün, parayı sarf ederken gösterdiğiniz hassâsiyeti, Eshâb-ı Kirâm (aleyhimür-rıdvân), zamânlarını kullanırken gösterirlerdi"  buyurarak ne kadar önemli bir noktaya dikkat çekmiştir.

 

“Seyyidü’t-tâife” ve “Seyyidü’t-tâifeteyn” diye anılan büyük velî Cüneyd-i Bağdadî (kuddise sirruh) da, "İnsanların sâhip oldukları, ama geçtikten sonra bir daha, ebediyyen bulamayacakları en kıymetli sermâye zamândır" buyurmaktadır.

 

En büyük âlim ve velîlerden İmâm-ı Rabbânî müceddid-i elf-i sânî Ahmed Fârûkî Serhendî (rahmetullahi aleyh) “Vakitleri çok kıymetli ganîmet bilmelidir” ve "Vakit keskin bir kılıç gibidir. Mühim işleri bugün yapmalı, mühim olmayanları yarına bırakmalıdır" buyurmuştur.