Ehl-i sünnet Müslümânlar

03/01/2022 Pazartesi Köşe yazarı R.A

Eshâb-ı kirâmın, Peygamber Efendimizden naklen bildirdiklerini kabul edip onlar gibi inananlara “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat fırkası” denir.

 

 

Bilindiği gibi, Peygamber Efendimiz Muhammed aleyhisselâmın ve Eshâbının (aleyhimür-rıdvân) yolunda bulunanlara, onların bildirdikleri i’tikâd üzere inananlara “Ehl-i Sünnet” Müslümânlar denilir.

Allahü teâlâ, Peygamber Efendimize, nasıl inanacağını bildirmiş, Müslümânlardan da, Peygamberimizin inandığı ve bildirdiği gibi îmân etmelerini istemiştir. Peygamber Efendimiz, bir tek îmân bildirmiştir. Eshâb-ı kirâmın hepsi, Resûlullah’ın bildirdiği gibi inanmışlar, i’tikâdda (inançta) hiçbir ayrılıkları olmamıştır.

İnsanlar, İslâmiyeti, Peygamberimizden, onun vefâtından sonra da, başta Hulefâ-i râşidîn olmak üzere, Eshâb-ı kirâmdan işiterek ve sorarak öğrenmişlerdir. Hepsi aynı îmânı (Ehl-i sünnet i’tikâdını) bildirmişlerdir. Eshâb-ı kirâm bu îmân bilgilerini, kendilerinden hiçbir şey katmadan, Resûlullah Efendimizden öğrendikleri gibi nakletmişlerdir.

Eshâb-ı kirâm, bu saf ve doğru îmânı, kendilerinden sonra yaşayan ve “Tâbiîn” denilen Müslümânlara öğretmişlerdir. Tâbiîn de, öğrendikleri bu bilgileri kitaplara geçirmişlerdir. Sonra gelen “Tebe-i Tâbiîn” ve daha sonra gelenler (“Etbâ-ı Tebe-i Tâbiîn”), bunlardan ve bunların kitaplarından bu bilgileri öğrenmişler, kendilerinden sonra gelenlere nakletmişlerdir. Böylece Ehl-i Sünnet bilgileri, bugüne kadar nakil ve tevâtür yoluyla doğru olarak bizlere kadar gelmiştir.

Eshâb-ı kirâmın, Peygamber Efendimizden naklen bildirdiklerini, olduğu gibi, hiçbir şey eklemeden ve çıkarmadan kabul edip onlar gibi inananlara “Ehl-i sünnet ve’l-cemâat fırkası” veya “Fırka-i nâciye”; bu doğru ve asıl (hakîkî) İslâmiyet yolundan ayrılanlara da, “bid’at fırkaları” veya “Fırak-ı dâlle (dalâlet fırkaları)” denilmiştir. Ehl-i sünnet ve cemâat fırkasında olanlara kısaca “Sünnî”, bid’at fırkalarında olanlara “Mübtedi’”, “bid’at sâhibi” de denilmektedir.

Resûl-i Ekrem Efendimiz, Müslümânların yetmiş üç fırkaya ayrılacaklarını, bunlardan kendisinin ve Eshâbının yolundan gidenlerin (Ehl-i Sünnet ve cemâat i’tikâdında olanların) Cehennem’den kurtulacaklarını haber vermiştir. Bir hadîs-i şerîfte; “İsrâiloğulları, yetmiş bir fırkaya ayrılmıştı. Bunlardan yetmişi Cehenneme gidip, ancak bir fırkası kurtulacaktır. Nasârâ (yâni Hıristiyânlar) da, yetmiş iki fırkaya ayrılmıştı. Yetmiş biri Cehenneme gidecektir. Bir zaman sonra benim ümmetim de yetmiş üç fırkaya ayrılır. Bunlardan yetmiş ikisi Cehennem’e gidip, yalnız bir fırka kurtulur” buyurulmuştur.

Eshâb-ı kirâm, bu fırkanın kimler olduğunu sorduklarında; Peygamber Efendimiz, “Cehennem’den kurtulan fırka, Benim ve Eshâbımın gittiği yolda gidenlerdir” buyurmuştur.

“Cehennem'e girecekleri bildirilmiş olan yetmişiki bid'at fırkası, ehl-i kıble oldukları için bunların hiçbirine kâfir dememelidir. Fakat bunların, dînde inanılması zarûrî, lâzım olan şeylere inanmayanları ve “Ahkâm-ı Şer'iyye”den her Müslümânın işittiği, bildiği şeyleri, te'vilini bilmeden reddedenleri kâfir olurlar.” [İmâm-ı Rabbânî, Mektûbât-ı Rabbâniyye]