“Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir...”

13/11/2018 Salı Köşe yazarı V.T

Allahü teâlâ sabrı yarattı. Sabrı, Peygamberlerine (aleyhimüsselâm) ve velîlerine mahsus kıldı.
 
Ebü’l-Abbas Uklîşî hazretleri hadîs ve Mâlikî mezhebi fıkıh âlimidir. Babası, Endülüs’te (İspanya) Ukliş’ten (Ucles) Dâniye (Denia) şehrine gelip yerleşti. Ebü’l-Abbâs Uklişî orada doğdu. 550 (m. 1155)’de Mısır’da vefât etti. Bir dersinde talebelerine şunları anlattı:
Allahü teâlâ sabrı yarattı. Sabrı, Peygamberlerine (aleyhimüsselâm) ve velîlerine mahsus kıldı. Sonra, Cennete girmelerine vesile olması için, kullarından dilediğine sabır nimetinden ihsânda bulundu. Sabırlı kullarını övdü. Onlara kat kat ecir verileceğini bildirdi. Zümer sûresi 10. âyet-i kerîmesi sonunda meâlen; “...Sabredenlere mükâfatları hesapsız verilecektir” buyuruldu.
Ra’d sûresinin 22, 23 ve 24. âyet-i kerîmelerinde meâlen buyuruldu ki: “Rablerinin rızâsını kazanmak için sabredenler, namazı (bildirilen vakitlerinde ve âdabına riâyet ederek) kılanlar, kendilerine verdiğimiz rızıktan gizli ve aşikâre infâk edenler  (Allah yolunda harcayanlar), kötülüğü iyilikle savanlar (var ya), işte âhiret saadeti onlar içindir. O saadet, Adn Cennetleridir. Onlar atalarından, zevcelerinden ve zürriyetlerinden (soylarından) sâlih olanlarla beraber o Cennetlere girecekler. Melekler de her kapıdan yanlarına vararak; 'Sabrettiğiniz için, size selâm olsun. Âhıret saadeti ne güzeldir' diyeceklerdir.”
Bekâra sûresi 155 ve 156. âyet-i kerîmelerinde meâlen buyuruldu ki: “... (Ey Habîbim) Sabredenlere (lütuf ve ihsânlarımı) müjdele. Onlar (sabredenler) öyle kimselerdir ki, kendilerine bir musibet geldiği zaman (teslimiyet göstererek); 'Biz Allahın kuluyuz ve (öldükten sonra da) yine O’na döneceğiz' derler.”
Resûlullah efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) buyurdu ki: “Dünya hususunda kendisinden aşağıdakilere, âhıret hususunda ise kendisinden üstün olanlara bakanlar şâkir (şükredici) ve sâbir (sabredici) diye yazılır.”
Ali bin Ebî Tâlib (radıyallahü anh) buyurdu ki: “Sabır îmândandır. Başın bedendeki durumu ne ise, sabrın da îmândaki yeri odur.” Sabır, ikiye ayrılır. Biri günâh işlememek için sabretmektir. İkincisi, dertlerin, belâların acılarına sabretmek, bağırıp çağırmamaktır. İslâm bilgilerini öğrenirken zahmet çekmeye ve ibâdetleri şartlarına uygun olarak yapmaya sabretmek de çok kıymetli olup, böyle sabredenlere Cennette altıyüz derece verileceğini âlimler bildirmişlerdir.