İlimde esas olan Allah korkusudur

19/02/2022 Cumartesi Köşe yazarı V.T

"İlmin yanında Allah korkusu olursa, bu ilmin sana faydası olur. Yoksa o ilim, senin için noksanlık ve vebal olur.”

 

Fertekli Osman Efendi Nakşibendî şeyhlerindendir. Niğde'ye bağlı Fertek köyünde doğdu. Mısır'da tahsilini ve manevî terbiye ve tahsilini tamamladıktan sonra memleketine dönerek tedris ve irşadla meşgul oldu. 1811 (H. 1225)’de Niğde’de vefat etti.

Bu mübarek zat sohbetlerinde buyurdu ki:

“Nefsin hevâsına, isteklerine uymanın alâmetlerinden biri de, nafile cinsinden olan iyilikleri çok yapıp, emirleri yapmakta gevşek davranmaktır.”

“Şehveti kalbden, kökünden söküp koparan Allah korkusu, yahut kalbden taşacak kadar O’na olan sevgidir.”

“Senin ibâdetinin O’na faydası olmadığı gibi, isyanının da O’na hiçbir zararı yoktur, ibâdetleri, iyilikleri emretmesi, günah ve kötülükleri yasak etmesi, hep senin içindir.”

“Faydalı ilmin şuaları (ışınları) göğüste (gönülde) yayılır ve kalpte kanâat ortaya çıkar.”

“İlimde esas, Allah korkusudur. İlmin yanında korku olursa, bu ilmin sana faydası olur. Yoksa o ilim, senin için noksanlık ve vebal olur.”

“Boynu büken, ihtiyâç duyuran kusur, büyüklük ve kibir veren ibâdetten iyidir.”

“Allahü teâlâ, diline isteme verince, sana ihsân edeceğini bil.”

“Namaz, kalbi günah kirlerinden temizler. Gayb perdelerini açar.”

“Namaz, münâcaat yeri, temizlik madenidir. Namazda bazı sırlar keşfolunur, kalbe nûr güneşleri doğar.”

“Allahü teâlânın lütuf ve ihsânından, anlatılamayacak kadar bol zaman vermesi ve senin bunu değerlendirmemen, ömrünü helak ettiğini gösterir.”

“Allahü teâlâ üç ihsânla sana ikram eyledi. Seni, zikredici eyledi. O’nun bu ihsânı olmasaydı, sen, dilinle onu zikredemez, kalbin hatırlayamazdı. Seni kendine nisbet etti. (Yanî sana Abdullah=Allahü teâlânın kulu dendi) Katında zikrolundun ve nimetini sana tamâm eyledi.”

“Bu vücûd binasının direğini yıkmamak ve iyiliklerini atmamak lâzımdır. Devamlı olan âhıreti, geçici olan dünyâdan daha çok seven, akıllıdır. Nûru parlar, müjdeleri görünür. Böylece o, bu dünyâya kızarak yüzünü bundan çevirir. Bu dünyâya iltifât etmez, gönül vermez. Dünyâyı vatan ve mesken edinmez.”

“Karşılıkları âhırette verilen ibâdetlerin, tâatlerin, meyvelerini dünyâda tatmak, büyük müjdelerdendir.”

“Mahbûbundan, sevdiğinden karşılık bekleyen ve ondan maksadını, dileğini isteyen sâdık bir seven değildir. Çünkü muhib (seven), elinde olanı sevgilisi için verendir, sevdiğinde olanı almak isteyen değil.”