''Onlar öteki şâirler gibi değildirler..."

20/10/2018 Cumartesi Köşe yazarı A.D

Hassân bin Sâbit, Kâ'b bin Züheyr ve Abdullah bin Revâha hazretlerinin okuduğu şiirler çok tesirliydi. Kâfirlerin kalbine ok gibi saplanıyordu...

 

Her ne kadar mahzuru yok ise de, muteber kitaplarda, her zaman şiirle meşgul olmanın uygun olmadığı bildiriliyor. Ancak, Araplar şiire çok kıymet verirdi... 

Hicretin yedinci senesi idi... Sevgili Peygamberimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) ve Eshâbı hep birlikte, Medîne'den hareket ettiler. Niyetleri; Mekke'ye varıp mübârek Kâbe'ye yüzlerini sürmekti... Çünkü geçen sene müşrikler, buna engel olmuşlardı. Fakat bu yıl için anlaşmaları vardı. Böylece Resûlullah efendimiz ve arkadaşları, umre ibâdetlerini de ifâ etmiş, yerine getirmiş olacaklardı...

Mekke'ye yaklaşırken Resûlullah efendimiz Kusvâ adlı devesinin üzerinde ve devenin yuları da Abdullah bin Revâha'nın elinde bulunuyordu. Abdullah bin Revâha, hem şiirler söylüyor, hem ilerliyordu... Bu şiirleri işiten Hazreti Ömer, hiddetlendi ve “Ey Abdullah! Beytulah'ın önünde ve Peygamber efendimizin huzurlarında, nasıl böyle şiir söyleyebilirsin” diye çıkıştı.

Fakat Sevgili Peygamberimiz “Bırak Yâ Ömer... Allaha yemîn ederim ki, Abdullah'ın sözleri; düşmana, ok saplamasından fazla tesir eder. Ey Revâha'nın oğlu devam et!”  buyurdular. Abdullah bin Revâha da söylemeye devam etti...

Hakikaten o zamanlar, şâirlerin önemi çok fazlaydı. Çünkü herkes kendi fikirlerini, şiirle beğendirmeye çalışıyordu. Veya aksine beğenmediklerini de, ancak o yolla tenkit edebiliyordu...

Din düşmanları da aynı yolu, acımasızca kullanıyorlardı. Puta tapan ve kâfir şâirler; alçakça İslâmiyete saldırıyorlardı. Dînimizle ve Peygamber efendimizle, insafsızca alay ediyorlardı.

İşte bu hâin propagandaya karşı, Müslümanların ilk büyük şâirleri üç kişiydi: Hassân bin Sâbit, Kâ'b bin Züheyr ve Abdullah bin Revâha hazretleri... Bunların yazdığı beyit ve kıt'alar, hemen ezberlenirdi. Her yerde tekrarlanan bu şiirler, kâfirlerin kalbine ok gibi saplanıyordu...

Ancak günün birinde, şâirler için âyet-i kerîme indi. Cenâbı Hak, Kur'ân-ı kerimde meâlen buyurdu ki: "... Onlara, şâirlere ancak, sapıklar uyarlar..."

Bu şiddetli hitap  karşısında, Hazreti Abdullah ve arkadaşları ağlamaya başladılar. Bunu gören Peygamber efendimiz, âyetin devamını okudular: "... Ancak îman edip, iyi işler yapanlar ve Allahı çok ananlar müstesnâ, Onlar öteki şâirler gibi değildirler..."

Hazret-i Abdullah ve arkadaşları da, diğerleri gibi değillerdi zaten... Ancak dînimizi övüyor, din düşmanlarını yeriyorlardı. Âyet-i kerimenin devamı gelince, üzüntüleri sevince dönüştü.

Cenâb-ı Hak, şefaatlerine nail eylesin...