Nasihatların özü, Allah adamları ile bulunmaktır
02/12/2025 Salı Köşe yazarı V.T
"Allah'tan korkmayan ilim adamları, hangi
fırkadan olursa olsun din hırsızlarıdır!"
Ferdî Abdullah Efendi, Osmanlı âlimlerindendir. Manisa’nın
Turgutlu kazâsında doğdu. İlim tahsilini İstanbul’da tamamladıktan sonra,
Turgutlu’da müftîlik yapan Abdullah Efendi, hacca gittiğinde Mekke-i
mükerremede, Müceddidiyye yolunun ve Abdullah-ı Dehlevî hazretlerinin
halîfelerinin büyüklerinden olan Hindli Muhammed Can Efendi’ye talebe oldu. O
büyük zâtın huzûrunda yetişerek kemâle geldikten sonra, icâzet ve hilâfet
almakla şereflendi. Şeyhülislâm Ârif Hikmet Bey’in delaletiyle, İstanbul’da
Fâtih civârında bulunan Emîr Buhârî Dergâhı şeyhliğine tayin edildi. Vefâtına
kadar orada vazîfe yaptı. 1274 (m. 1857) senesinde İstanbul’da vefât etti. Bir
sohbetinde şunları anlattı:
İmâm-ı Rabbânî müceddid-i elf-i sânî Ahmed Fârûkî Serhendî
hazretleri, birinci cilt, ikiyüzonüçüncü mektûbunda buyuruyor ki: Vaazların özü
ve nasihatlerin kıymetlisi, Allah adamları ile buluşmak, onlarla birlikte
bulunmaktır. Allah adamı olmak ve İslâmiyete yapışmak da, Müslümanların çeşitli
fırkaları arasında, kurtuluş fırkası olduğu müjdelenmiş olan, Ehl-i sünnet
vel-cemaatin doğru yoluna sarılmaya bağlıdır. Bu büyüklerin yolunda gitmedikçe,
kurtuluş olamaz. Bunların anladıklarına tâbi olmadıkça, saadete kavuşulamaz.
Akıl sahipleri, ilim adamları ve evliyânın keşfleri, bu sözümüzün doğru
olduğunu bildirmektedirler. Yanlışlık olamaz. Bu büyüklerin doğru yolundan
hardal tanesi kadar, pek az ayrılmış olan bir kimse ile arkadaşlık etmeyi,
öldürücü zehir bilmelidir. Onunla konuşmayı, yılan sokması gibi korkunç
görmelidir. Allah'tan korkmayan ilim adamları, hangi fırkadan olursa olsun din
hırsızlarıdır. Bunlarla konuşmaktan, arkadaşlık etmekten de sakınmalıdır. Dinde
hâsıl olan bütün fitneler, bu azılı din düşmanlığı, hep böyle kimselerin
bıraktıkları kötülüktür. Dünyalık ele geçirmek için, dînin yıkılmasına yardım
ettiler. Bekara sûresinin onaltıncı âyet-i kerimesinde meâlen;
(Hidâyeti vererek, dalâleti satın aldılar. Bu alışverişlerinde
bir şey kazanmadılar. Doğru yolu bulamadılar) buyuruldu. Bu âyet-i kerime,
bunları bildirmektedir.
İblîsin rahat, sevinçli oturduğunu, kimseyi aldatmakla
uğraşmadığını gören bir zat, (Niçin insanları aldatmıyorsun, boş oturuyorsun?)
diye sorunca, (Bu zamanın kötü din adamları, benim işimi çok güzel yapıyorlar,
insanları aldatmak için bana iş bırakmıyorlar) demişti...


