Hazreti Dıhye’nin iman etmesi...
27/08/2025 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Dıhye isminde zengin, yakışıklı bir genç vardı. Resulullah
efendimiz onun iman etmesini çok istiyordu. Ve bir gün...
Kur’ân-ı kerimi, Peygamber aleyhisselâma, Cebrâil
aleyhisselâm getirir ve ekseriyâ insan şeklinde gelirdi. Sahabe arasında, Dıhye isminde
bir genç var idi. Gâyet zengin, yakışıklı, beyaz ve güzel idi. Cebrâil
aleyhisselâm, çoğu kere onun şeklinde gelirdi. Bu Dıhye ilk
zamanlar îmâna gelmemişti. Sık sık Şam’a gider, orada ticâret
yapar, çok para kazanırdı. Döndüğünde, Peygamber aleyhisselâma hediyeler
getirirdi. Resulullah efendimiz de kendisine; (Yâ Dıhye! Bir
kerrecik Lâ ilâhe illâllah Muhammedün Resûlullah de, Cehennemden kurtul) buyururdu. Dıhye,
Efendimizi hakîkaten sever, Onu kırmak istemezdi ve “Bir düşüneyim, o
da olur!” gibi, tatlı sözlerle idâre ederdi.
Bir gün, yine Efendimizin yanına gelmiş ve yine bir
çok hediyeler getirmişti. O ara Efendimize dedi ki: “Ben Müslümân olmak
istiyorum” dedi ve Kelime-i şehâdeti getirdi...
Dıhye “radıyallahü anh”
Şam’dan geldiği zaman şeker, hamur işi getirir, hazret-i Hasan’a ve
hazret-i Hüseyin’e verirdi. Hazret-i Hasan Dokuz yaşında,
hazret-i Hüseyin ise Yedi yaşında idi. Ne zaman Dıhye gelse,
Hasan ve Hüseyin oyunu bırakıp, sevine sevine Dıhye’ye
koşarlardı...
Bir gün Efendimiz, Eshâb-ı kirâmı ile câmide
oturuyorlar, Hasan ve Hüseyin de câminin bir köşesinde, birbirleri ile
güreşiyorlar, birbirlerini kovalıyorlar, oynayıp duruyorlardı. Efendimiz
aleyhisselâm onları çok sevdiği için, hiç sesini çıkarmazdı. O sırada
ansızın Dıhye geldi ve Peygamber aleyhisselâmın yanına oturdu.
Hasan ile Hüseyin, uzaktan Dıhye’yi görünce, oyunu güreşi bırakıp,
doğru Dıhye’nin kucağına geldiler. Biri boynuna sarılıyor, diğeri
ceplerini karıştırıyor. Acaba bize ne getirdi? diye. Hâlbuki o gelen, Hazret-i
Cebrâil’di. Ekseriyâ Dıhye şeklinde geliyordu. Efendimiz,
torunlarının, bir Meleğe karşı böyle ceplerini karıştırmasını, kucağına
çıkmasını biraz ayıp gördü. Ve dedi ki: (Yâ kardeşim Cebrâil! Benim
Eshâbımdan Dıhye isimli biri vardır. O, Şam’dan gelince ara-sıra bana uğrar,
torunlarıma da bâzen hediyeler getirir. İşte bu torunlarım, yine Dıhye geldi
zannetdiler. Seni Dıhye’ye benzetdiler, onun için bu hâlde bulunuyorlar. Yoksa
onlar terbiyesiz, görgüsüz değillerdir) dedi. Cebrâil aleyhisselâm
bunu işitince, üzüldü. Kendisi mahcup oldu. Ve kendi kendine: (Eyvah,
ben bu çocuklara hediye getirmedim, çocuklar benden bir şey bekliyorlar. Ben
şimdi çocukların ikisine nasıl bir şey verebilirim?) diye düşündü. Ve
elini uzatıp, Cennet bahçesinden bir salkım Üzüm kopardı,
hazret-i Hasan’a verdi. Tekrar uzandı, Cennet bahçesinden bir Nar koparıp,
hazret-i Hüseyin’e verdi. Çocuklar, üzümle narı alınca, tekrar oynadıkları yere
gittiler...
O esnâda câmi kapısına biri geldi
ve “Kaç gündür hastayım, açım, açlıktan ölmek üzereyim, bana yiyecek bir
şey veren yok mu?” dedi. Çocuklar, o kişiyi görünce, derhâl koşup, ellerindeki
üzümü ve narı ona vereceklerdi ki, Cebrâil aleyhisselâm (Durun! Sakın
vermeyin!) diye seslendi. (Hâin şeytân, bu meyveleri
Cennet’ten kopardığımı görünce, onları yemek için bu kılığa girdi. Hâlbuki
Allahü teâlâ, Cennet nîmetlerini ona haram etmiştir!) dedi. Şeytân da,
o anda kayboldu...
