Resûlullah’ı sevmek ve ona tabi olmak...
08/09/2025 Pazartesi Köşe yazarı R.A
İslâmın birinci şartı, Allahü teâlâya ve Peygamberine
(sallallahü aleyhi ve sellem) îmândır. Ya'nî onları sevmek ve sözlerini
beğenip, kabûl etmektir.
Allahü teâlâyı sevmek ve O’ndan
korkmak ibâdetlerin en makbûlü, efdali, en üstünüdür. Allahü teâlânın
rızâsına, sevgisine kavuşmak için, ihlâs, kalb-i selîm sâhibi olmak lâzımdır.
Kalb de, ancak Resûlullah’a (sallallahü aleyhi ve sellem) inanmak, O’nu sevmek
ve O’na tâbi olmakla temizlenir.
İlim öğrenmek, ibâdet yapmak
içindir. Kıyâmet günü, işten sorulacak, çok ilim öğrendin mi diye
sorulmayacaktır. İş ve ibâdet de, ihlâs elde etmek içindir. İhlâs
da, hakîkî ma'bûd ve kayıtsız, şartsız var olan Allahü teâlâyı sevmek içindir.
İki cihân se'âdetine kavuşmak,
ancak ve yalnız, dünyâ ve âhıretin Efendisi olan, Muhammed aleyhisselâma tâbi
olmağa bağlıdır. Ona tâbi olmak için, îmân etmek ve ahkâm-ı İslâmiyyeyi
öğrenmek ve yapmak lâzımdır. Kalpte
doğru îmânın bulunmasına alâmet, kâfirleri düşmân bilip, onlara mahsûs olan ve
kâfirlik alâmeti olan şeyleri yapmamaktır. Çünki İslâm ile küfür, birbirinin
zıddıdır, aksidir. Birinin bulunduğu yerde, diğeri bulunamaz, gider. Bu iki zıd
şey, bir arada bulunamaz. Bunlardan birisine kıymet vermek, diğerini hakâret ve
kötülemek olur. Allahü teâlâ, en çok sevdiği kulu olan Muhammed aleyhisselâma,
huluk-ı azîm sâhibi olan, çok merhametli olan Peygamberine (sallallahü aleyhi
ve sellem), İslâm düşmânları ile cihâd ve muhârebe etmeği, onlara sertlik
göstermeği emr etmiştir.
Allahü teâlâ, kâfirlerin, kendi
düşmânı ve Peygamberinin (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmânı olduklarını
bildiriyor. Allahü teâlânın düşmânlarını sevmek ve onlarla kaynaşmak, insanı
Allahü teâlâya ve Onun Peygamberine (sallallahü aleyhi ve sellem) düşmân olmağa
sürükler. Bir kimse, kendini Müslümân
zanneder, Kelime-i tevhîdi söyleyip, inanıyorum der; namâz kılar ve her ibâdeti
yapar; hâlbuki, bilmez ki, böyle çirkin hareketleri, onun îmânını ve İslâmını
temelinden götürür.
Muhammed (aleyhis-salâtü
ves-selâm)a tâm ve kusûrsuz tâbi' olabilmek için, O’nu tâm ve kusûrsuz sevmek
lâzımdır. Bunun alâmeti de, O’nun
düşmânlarını düşmân bilmek, O’nu beğenmeyenleri sevmemektir. Muhabbete
müdâhene, ya'nî gevşeklik sığmaz.
“Kimyâ-i se'âdet” kitâbındaki (5.
asl) bir hadîs-i şerîfte buyuruluyor ki: Resûlullah (sallallahü aleyhi ve
sellem) buyurdu ki: “Îmânın temeli ve en kuvvetli alâmeti,
Müslümânları sevmek ve Müslümânlara düşmânlık edenleri sevmemekdir.”
Resûlullah’ın
(sallallahü aleyhi ve sellem) şâirleri vardı. Düşmânların iftirâlarına cevâb
verirler ve Resûlullah’ı överlerdi. Bunlardan Hassân bin Sâbit’in (radıyallahü
anh) şiirlerini çok beğenirdi. Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem),
Mescid-i Nebevîye, Hassân için bir minber koydurdu. Hassân (radıyallahü anh)
buraya çıkıp, düşmânları kötüler, Resûlullahı överdi. Resûlullah, “Hassân’ın
sözleri, düşmânlara ok yarasından dahâ çok te'sîrlidir” buyururdu. (Konuya
yarın devam edeceğiz inşallah)
