İbâdetlerin hülâsası: Namaz
10/12/2025 Çarşamba Köşe yazarı H.Y
Namazın içinde, tekbîr, tevhîd, tesbîh, hamd,
şükür, hürmet, tevâzu bulunmaktadır. Böylece bütün bedenî ibâdetlerin hülâsası
olmaktadır.
Namaz, Allah'ın
yüce şânını ve sonsuz kudretini terennüm eden en güzel şekil ve kelimelerden
meydana gelmiştir: Namazın içinde, tekbîr, tevhîd, tesbîh, medh ü senâ, hamd,
şükür, hürmet, tevâzu, tazarru ve niyaz, bütün müminlere hayır dua,
Peygamberimize salât ü selâm bulunmaktadır. Kur'ân okumak başlı başına bir
ibâdettir. Namazda bir miktar da Kur'ân okunmaktadır. Müminlerin birbirleri ile
selâmlaşmaları ayrı bir ibâdettir. Namaz sonunda selâm da vardır. Yine dinimize
göre tefekkür büyük ibâdetlerden biridir. Cemaat ile kılınan namazlarda
müminler, Allah'ın kudretini düşünme imkânına sâhip olurlar.
Namaz içinde
yemeyi, içmeyi terk gibi oruca ait yasaklar bulunduğundan, namazda oruç da
mevcuttur. Namazın zekât ve hac ile de alâkası vardır. Çünkü namaz, vücudun ve
ömrün zekâtıdır. Namazda kıbleye dönülmesi ise, hacca bir işâret ve nümûnedir.
Görüldüğü gibi, namaz, bütün bedenî ibâdetleri içine almakta, böylece hepsinin
bir hülâsası olmaktadır...
Namaz, mîracın
bir zirvesi, “Kâbe Kavseyn”e açılan Sidretü’l-müntehâdır.
Namaz burada farz kılınmıştır. Namaz mîracında da bu zirve söz konusudur. Fiilî
hareketlerdeki zirve ise, secde makamıdır. Kur’ân-ı kerîmde,
(Secde et ve yaklaş) [Alak,19] meâlindeki âyet-i kerîmede
bu zirveye işaret edilir. Fiilî hareketlerdeki zirve, secde makamı olduğu gibi,
kırâatteki zirve de, Fatiha sûresindeki (Yalnız sana ibadet ederiz)deki
hitap makamıdır. Bu hitap makamı aynı zamanda ihsan
ve şühûd makamıdır. Kesretten vahdete/çokluktan birliğe
çıkma makamıdır. Sevgili Peygamberimizin ifadesiyle, (İhsan, Allah’ı
görür gibi ona ibadet etmendir. Sen onu görmüyorsan da O, her an seni
görüyor.) [Buharî]
Bu zaviyeden konuya bakıldığında; namaz kılan kimse biraz sonra
mîraca çıkacağını, değişik basamaklardan sonra varacağı Sidretü’l-müntehâda
yapması gereken iki hususa yoğunlaşmalıdır:
Birincisi, kalb ve
dilin birlikteliğini sağlamaya yönelik bir fikrî çaba içerisine girmelidir.
Peygamber Efendimizin mîraç zirvesindeki hâlini tasvir eden (Gözün
gördüğünü kalb yalanlamadı) [Necm,11] meâlindeki âyetin
verdiği ders çerçevesinde, doğrudan Allah’a hitap eden, (Yalnız
sana kulluk eder ve yalnız senden yardım isteriz) [Fatiha,
5] meâlindeki münâcât başta olmak üzere, namazdaki bütün kırâatleri ve
tesbihleri lisanımızla okurken, kalbimiz de onların mânâsını takip ve tasdik
etmelidir. Bu makamda kalbin mâsivâ ile meşgul olması durumunda, lisanın söz
gelimi (Yalnız
sana kulluk ederiz) şeklindeki yakarışı havada kalır.
Kalbin, lisanın dediklerini takip etmemesi, onu tekzip, yalanlama anlamına
gelir ve işin ciddiyetini bozar.
İkincisi, gerek
bedendeki gözleri, gerek kalb gözlerini kendi hedeflerine yöneltmeye gayret
göstermelidir. Muhammed aleyhisselâmın Miraç zirvesindeki hâlini tasvir eden, (Gözleri
ne sağa-sola kaydı, ne de hedefini şaştı) [Necm,17] meâlindeki âyetin ders verdiği gibi, baş
gözlerini seccadesinden; kalb gözlerini de kendisine secde edeceği Rabbinden
başka tarafa çevirmemelidir. Böylece, biraz sonra huzuruna varacağı ve (Bizi
dosdoğru yola ilet!) diye kendisine yalvarıp yakaracağı
Rahman ve Rahim olan (Rabbinin büyük âyetlerinden bazılarını
müşahede imkânını elde eder) [Necm,18], O’nun hususî feyiz
ve iltifatlarına mazhar olur.


