Satıcı, malındaki kusuru alıcıya söylemelidir...

30/04/2019 Salı Köşe yazarı V.T

Ticâret yapan kimsenin, ticârette zulmü bırakması, adâletle muâmele etmesi lâzımdır.

 

Şemseddîn Muhammed Gazzî hazretleri Şafiî fıkıh âlimlerindendir. 716 (m. 1316)’de Filistin’de Gazze’de doğdu. 770 (m. 1368)’de Şam’da vefât etti. Ticârette adâlet ve zulüm hakkında şunları anlattı: 

Ticâret yapan kimsenin, ticârette zulmü bırakması, adâletle muâmele etmesi lâzımdır. Ticârette zulüm yapılınca, bundan başkası zarar görür. Ticâretteki zulüm birkaç kısma ayrılır.

Birisi, zararı umûmî olan zulüm ki, bu da iki kısma ayrılır: Birincisi karaborsacılıktır. Herkesin ihtiyâcı olan yiyeceklerde olur. Satıcı elindeki yiyecekleri satmak için fiyatların yükselmesini bekler. Bu umûmu ilgilendiren bir zulümdür. Peygamber efendimiz (sallallahü aleyhi ve sellem) bir hadîs-i şerîfte; 

“Bir kimse yiyecek maddesini kırk gün hapsettikten sonra onu tasadduk etse (sadaka olarak verse) yine de ihtikârının (karaborsacılığının) günâhına keffâret olmaz” buyurdu.

İkincisi; piyasaya sahte para sürmektir. Paranın sahte olduğunu bilmeyerek alan zulme uğramış olur. Kendisine sahte para verilen kimse, derhal o parayı imha etmelidir. Ticâretle uğraşan kimseler, sahte parayı tanımalıdır.

Üçüncü kısım; zararı yalnız muâmele ettiği kimseye dokunandır. Alışveriş ettiği herkesin, kendisinden zarar gördüğü kimse zâlimdir. Adâlet ise, Müslüman kardeşine zarar vermemekle olur. Satıcı, övmek sûreti ile ve yemîn ile malını satmamalıdır. Malında bir kusur varsa, alıcıya onu söylemelidir. Şakîk-i Belhî şöyle anlattı:

-Ebû Hanîfe’nin (radıyallahü anh) bir ticâret ortağı vardı. İsmi Bişr idi. İmâm-ı a’zam ona yetmiş elbise gönderdi. Ayrıca bir mektup yazarak, bu elbiselerin içerisinde kusurlu elbise vardır. Kusurları şunlar şunlar, diye ona bildirdi ve onu satarken müşteriye kusurunu da bildirmesini istedi. Ancak Bişr, onu kusurunu söylemeden sattı. Ebû Hanîfe hazretleri geri dönen Bişr’e, “O elbiseyi dediğim gibi sattın mı?” diye sordu. Ortağı da, “Söylemeyi unuttum” dedi. Bunun üzerine İmâm-ı a’zam, kendisine verilen paranın hepsini sadaka olarak dağıttı. “Mademki ona şüphe karıştı, benim öyle paraya ihtiyâcım yoktur” dedi. O elbiselerden İmâm-ı a’zam hazretlerinin eline, otuz bin dirhem geçmişti.